HOME PREVIOUS NEXT
Okut

KUR'AN: Secde Suresi ; Sure 32, Ayet 9


Ahmed Raza Khan: Mohammed Aqib Qadri:
Then made him proper and blew into him a spirit from Him, and bestowed ears and eyes and hearts to you; very little thanks do you offer!


Elmalılı-orijinal 32:9. Sonra onu tesviye edib içine ruhundan nefh buyurdu ve sizin için o işitmeyi, o görmeleri ve gönülleri yaptı, siz pek az şükrediyorsunuz

Elmalılı 32:9 - Sonra onu düzenli bir şekle sokup, içine kendi ruhundan üfürdü. Ve sizin için kulaklar, gözler ve gönüller var etti. Siz pek az şükrediyorsunuz!

DiyanetMeali 32:7-9. Yarattığı her şeyi güzel yaratan, insanı başlangıçta çamurdan yaratan, sonra onun soyunu, bayağı bir suyun özünden yapan, sonra onu şekillendirip ruhundan ona üfleyen Allah'tır. Size kulaklar, gözler, kalbler verilmiştir. Öyleyken, pek az şükrediyorsunuz.

DiyanetVakfı 32:9. Sonra onu tamamlayıp şekillendirmiş, ona kendi ruhundan üflemiştir. Ve sizin için kulaklar, gözler, kalpler yaratmıştır. Ne kadar az şükrediyorsunuz!

Ömer.N.Bilmen 32:9 Sonra onu düzeltti ve içerisine ruhundan üfürdü ve sizin için işitmeyi ve gözleri ve gönüIleri yarattı. Pek az şükredersiniz.

SuatYıldırım 32:9 – Sonra ona en uygun şeklini verdi, ona ruhundan üfledi.Size kulaklar, gözler, gönüller verdi.Ne az şükrediyorsunuz! [4,171; 17,85]

İbni Kesir 32:9 Sonra onu düzeltip tamamlamış ve ruhundan ona üflemiştir. Size de kulaklar, gözler ve kalbler vermiştir. Ne de az şükrediyorsunuz.

Muhammed Esed 32:9 sonra ona [yaratılış] amacına uygun bir şekil verip Kendi ruhundan üfler; [Dipnot 9] ve [böylece, ey insanoğlu,] sizi hem işitme ve görme [melekeleri] hem de düşünce ve duygularla [Dipnot 10] donatır: [Buna rağmen] ne kadar da az şükrediyorsunuz!

[Dipnot 9] Bu ifade 15:29 ve 38:72'de olduğu gibi, Allah'ın “ruhundan insana üflemesi”, ona ilahî bir armağan olarak hayat ve bilinç veya “can” (ki sure 4, not 181'de işaret edildiği gibi, rûh teriminin anlamlarından biridir) vermesini ifade eden bir mecazdır. Sonuç olarak “her insanın canı, Allah'ın ruhudur” (Râzî). Sevvâhu fiili ile ilgili olarak -ki burada “ona [yaratılış] amacına uygun bir şekil verir” şeklinde çevrilmiştir- bkz. 87:2, not 1 [87:2 not 1: Yani, onu kendi içinde tutarlı kılmakta ve yerine getirmekle yükümlü olduğu fonksiyonlara uygun vasıflarla donatmakta, böylece onu varoluşun gereklerine baştan (a priori) uygun hale getirmektedir.] ve 91:7, not 5 [91:7 not 5: Lafzen, “ve onu ...'e uygun olarak yapanı [veya “şekillendireni”] (sevvâhâ).” Sevvâ fiilinin özel anlamı için bkz. yukarıdaki anlamda kullanıldığı ilk yer olan 87:2, not 1. İnsana ve “insan kişiliği”ni oluşturan şeye yapılan atıf ile bedensel ihtiyaçların ve dürtülerin, duyguların ve entellektüel faaliyetlerin kopmaz bir şekilde birbirlerine sıkı sıkıya bağlandıkları canlı bir varlığın son derece kompleks mahiyetine yapılan işaret, evrenin tasavvur edilemez azametini -insanın kavrayabildiği ve nüfûz edebildiği kadarıyla- Allah'ın yaratıcı gücünün etkili bir kanıtı olarak düşünme çağrısı ile devam etmektedir.].

[Dipnot 10] Lafzen, “kalpler” (ef’ide). Bu, klasik Arapça'da hem “duygular”ı, hem de “düşünceler”i sembolize eden bir deyim olduğundan, yukarıdaki gibi bileşik bir ifade ile karşılanmıştır.