Batıl Tanrıların Acizliği:
"De ki: "Allah'ı bırakıp boş yere söylediklerinizi çağırın. Onlar, sizden herhangi bir sıkıntı gideremiyecekleri gibi, değiştiremezler de. Onların taptıkları da, hangisi Rablerine daha yakın (olacak) diye, vesile arıyorlar, O'nun rahmetini umuyorlar. O'nun azabından korkuyorlar. Çünkü, Rabbinin azabı korkunçtur" (İsra, 56-57).
Bil ki, bu ayetlerin gayesi, müşriklere reddiyedir. Biz, daha önce müşriklerin, "Bizim, (doğrudan doğruya) Allah'a ibadetle meşgul olma liyâkatimiz yoktur. Bundan dolayı bizler, Allah'a yakın olan bazı kullarına ibadet ediyoruz ki, bunlar da meleklerdir" dediklerini; sonra da, taptıkları o meleklerin heykel ve suretlerini yaparak, bu manada olmak üzere, onlara ibadet etmekle meşgul olduklarını söylemiştik. Allah Teâlâ'da, onların bu görüşlerinin bâtıl ve yanlış olduğuna bu ayeti delil getirerek, "Allah'ı bırakıp boş yere söylediklerinizi çağırın" buyurmuştur. Bu ayetteki, ellezine kelimesiyle "putlar" kastedilmemiştir. Çünkü Allah onları vasfederken, ''onların taptıkları da vesîle arıyorlar" buyurmuştur. Halbuki, "vesile arama işi", putlara kesinlikle uygun düşmez. [195]
Putların Vesile Aramasının Manası:
Bunun böyle olduğu sabit olunca biz diyoruz ki: Birtakım kimseler, meleklere tapıyorlardı. İşte bu ayet, onlar hakkında nazil olmuştur. Yine bu ayetin, Mesîh (İsa) (a.s) ve Uzeyr'e tapanlar hakkında nazil olduğu söylendiği gibi, cinlerden birisine tapıp da, sonra da o cin müslüman olunca, o cine tapmaya hâlâ devam eden bir topluluk hakkında nazil olduğu da söylenilmiştir. İbn Abbas (r.a) şöyle demektedir: "Kur'ân-ı Kerim'de zeame fiili, kullanıldığı bütün yerlerde "yalan" anlamına gelir.
Daha sonra Cenâb-ı Hak, onların görüşlerinin bozuk olduğuna, ibadete müstehak olan ilahın, kendisine tapanlardan zararı giderip onlara faydalar ulaştırmaya muktedir olan bir varlık olması gerektiği ve onların taptıkları şeylerin, yani meleklerin, cinlerin Mesih ve Uzeyr'in ise onlardan zararı gidermeye, fayda ulaştırmaya kadir olamadıklarını ispatlayarak, onların ilah olmadıklarına kesinlikle hükmetmek gerektiğini bildirmiştir. [196]
[195] Fahruddin Er-Râzi, Tefsir-i Kebir Mefâtihu’l-Gayb, Akçağ Yayınları: 14/512
[196] Fahruddin Er-Râzi, Tefsir-i Kebir Mefâtihu’l-Gayb, Akçağ Yayınları: 14/512-513