Ahmed Raza Khan: Mohammed Aqib Qadri: 44:1
Ha-Meem. (Alphabets of the Arabic language - Allah, and to whomever He reveals, know their precise meanings.)

Elmalılı-orijinal 44:1. Hâ, mîm. P>Elmalılı 44:1 - Hâ, mîm.

DiyanetMeali 44:1. Ha, Mim.

DiyanetVakfı 44:1. Hâ. Mîm.

Ömer.N.Bilmen 44:1-2 Hâ, Mîm. Apaçık bildiren kitaba yemin olsun ki,

SuatYıldırım 44:1 – Hâ, Mîm.

İbni Kesir 44:1 Ha, Mim.

Muhammed Esed 44:1 Hâ-Mîm.[Dipnot 1]
[Dipnot 1] Bkz. Ek II.


Ahmed Raza Khan: Mohammed Aqib Qadri: 44:2
By oath of this clear Book.

Elmalılı-orijinal 44:2. Hem kitabı mübîn hakk için

Elmalılı 44:2 - 3 - O apaçık Kitab'a andolsun ki biz onu gerçekten mübarek bir gecede indirdik. Çünkü biz onunla insanları uyarmaktayız.

DiyanetMeali 44:2-3. Apaçık olan Kitap'a and olsun ki, Biz onu, kutlu bir gecede indirdik. Doğrusu Biz, insanları uyarmaktayız.

DiyanetVakfı 44:2. Apaçık olan Kitab'a andolsun ki,

Ömer.N.Bilmen 44:1-2 Hâ, Mîm. Apaçık bildiren kitaba yemin olsun ki,

SuatYıldırım 44:2 – Açık olan ve gerçeği açıklayan bu kitaba yemin ederim ki;

İbni Kesir 44:2 Apaçık kitaba andolsun ki;

Muhammed Esed 44:2 DÜŞÜN özünde açık olan ve hakikati bütün açıklığıyla ortaya seren [Dipnot 2] bu ilahî kelâmı!
[Dipnot 2] Bkz. 12:1, not 2. [12:1 not 2: Mubîn sıfat fiili, nitelediği ismin bir vasfına işaret edebileceği gibi (“açık”, “aşikar”, “belli” vb.) onun işlevini de ifade edebilir (“açıklayan” ya da “ortaya koyan” vb.); çeviride sözcük her iki anlamıyla birden aktarılmıştır. Üzerinde ittifak edilen hakim görüşe göre yukarıda sözcüğün her iki anlamı da kasdedilmiştir; ve netice olarak, terimin anlamını olduğu gibi vermek için yukarıdaki birleşik ifade zorunlu gibidir.]


Ahmed Raza Khan: Mohammed Aqib Qadri: 44:3
We have indeed sent it down in a blessed night - indeed it is We Who warn.

Elmalılı-orijinal 44:3. Elhak biz onu bir mübârek gecede indirdik, çünkü biz nezîr gönderiyorduk

Elmalılı 44:2 - 3 - O apaçık Kitab'a andolsun ki biz onu gerçekten mübarek bir gecede indirdik. Çünkü biz onunla insanları uyarmaktayız.

DiyanetMeali 44:2-3. Apaçık olan Kitap'a and olsun ki, Biz onu, kutlu bir gecede indirdik. Doğrusu Biz, insanları uyarmaktayız.

DiyanetVakfı 44:3. Biz onu (Kur'an'ı) mübarek bir gecede indirdik. Kuşkusuz biz uyarıcıyızdır.

Ömer.N.Bilmen 44:3 Muhakkak Biz onu bir mübarek gecede indirdik, şüphe yok ki Biz indiriciler olduk.

SuatYıldırım 44:3 – Biz onu kutlu bir gecede indirdik. Çünkü Biz haktan yüz çevirenleri uyarırız. [97,1; 2,185]

İbni Kesir 44:3 Gerçekten Biz; onu, mübarek bir gecede indirdik. Doğrusu Biz, uyarıcı idik.

Muhammed Esed 44:3 Biz onu kutlu bir gecede [Dipnot 3] indirdik: zaten Biz, [insanı] her zaman uyarmaktayız. [Dipnot 4]
[Dipnot 3] Yani, Kur’an'ın vahyedilmeye başladığı gecede; bkz. sure 97.
[Dipnot 4] Kur’an vahyi, insan bilincinin şafağından başlayarak bugüne kadar gelen bütün ilahî vahiylerin devamı ve zirvesidir. Onun temel hedefi, her zaman, insanı maddî ihtiraslarına ve zevklerine köle olmaması ve böylece manevî değerlere karşı duyarlığını kaybetmemesi yolunda uyarmaktır.


Ahmed Raza Khan: Mohammed Aqib Qadri: 44:4
During it are distributed all the works of wisdom.

Elmalılı-orijinal 44:4. Bir gece ki her hikmetli emir onda ayırd edilir Elmalılı 44:4 - 5 - 6 - O gecede her hikmetli iş tarafımızdan bir emirle ayrılır. Gerçekten biz Rabbin tarafından bir rahmet olarak peygamberler göndeririz. Şüphesiz ki O, herşeyi işitir ve bilir.

DiyanetMeali 44:4-7. Katımızdan bir buyrukla, her hikmetli işe o gecede hükmedilir. Doğrusu Biz öteden beri peygamberler göndermekteyiz. Eğer kesin olarak inanırsanız bilin ki, bu senin Rabbinden, göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların Rabbinden bir rahmettir. O, işitendir, bilendir.

DiyanetVakfı 44:4. Her hikmetli işe o gecede hükmedilir.

Ömer.N.Bilmen 44:4 O gecede her muhkem emir, ayırdedilir.

SuatYıldırım 44:4-6 – O, öyle bir gecedir ki her hikmetli iş, tarafımızdan bir emir ile, o zaman yazılıp belirlenir.Rabbinden bir rahmet olarak hep resuller göndermekteyiz. Muhakkak ki O, her şeyi hakkıyla işitir ve bilir.

İbni Kesir 44:4 Ki onda her hikmetli iş ayrılır.

Muhammed Esed 44:4 O [gece]de, bütün [iyi ve kötü] şeyler arasındaki farklılık, hikmetle ortaya konmuştur, [Dipnot 5]
[Dipnot 5] Lafzen, “her şey hikmetle ayırd edilmişti”; yani “hikmetli bir şekilde” yahut “hikmet içinde”: “hikmetli” sıfatı -ki, gerçekte, bu ayrımın yapıcısı olan Allah'a yönelik bir sıfattır- bu şekilde ayırd edilmiş olan şeye telmih yoluyla atfedilmiştir (Zemahşerî ve Râzî). Bunun anlamı şudur: İlk defa indiği “kutlu gece” ile sembolize edilen Kur’an'ın vahyedilişi, insana iyi ile kötü arasında yahut Allah'ın varlığının derinliğine kavranışı (ma‘rifet) sayesinde manevî gelişmeye yol açan şeyler ile manevî körleşme ve kendi kendini tahriple sonuçlanan şeyler arasında ayrım yapmayı sağlayan bir standart verir.


Ahmed Raza Khan: Mohammed Aqib Qadri: 44:5
By a command from Us - indeed it is We Who send.

Elmalılı-orijinal 44:5. Tarafımızdan emir, çünkü biz Resul gönderiyorduk Elmalılı 44:4 - 5 - 6 - O gecede her hikmetli iş tarafımızdan bir emirle ayrılır. Gerçekten biz Rabbin tarafından bir rahmet olarak peygamberler göndeririz. Şüphesiz ki O, herşeyi işitir ve bilir.

DiyanetMeali 44:4-7. Katımızdan bir buyrukla, her hikmetli işe o gecede hükmedilir. Doğrusu Biz öteden beri peygamberler göndermekteyiz. Eğer kesin olarak inanırsanız bilin ki, bu senin Rabbinden, göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların Rabbinden bir rahmettir. O, işitendir, bilendir.

DiyanetVakfı 44:5. (Yani)katımızdan (verilen her) emir. Çünkü biz, peygamberler göndermekteyiz.

Ömer.N.Bilmen 44:5 Bizim tarafımızdan bir emir olarak, şüphe yok ki Biz resûl gönderir olduk.

SuatYıldırım 44:4-6 – O, öyle bir gecedir ki her hikmetli iş, tarafımızdan bir emir ile, o zaman yazılıp belirlenir.Rabbinden bir rahmet olarak hep resuller göndermekteyiz. Muhakkak ki O, her şeyi hakkıyla işitir ve bilir.

İbni Kesir 44:5 Katımızdan bir emirle. Muhakkak ki Biz, peygamber gönderenleriz.

Muhammed Esed 44:5 katımızdan bir emir gereği: çünkü biz [doğru yola ileten mesajlarımızı] her zaman göndermekteyiz,


Ahmed Raza Khan: Mohammed Aqib Qadri: 44:6
A mercy from your Lord; indeed He only is the All Hearing, the All Knowing.

Elmalılı-orijinal 44:6. Rabbından bir rahmet olarak, hakikat o, öyle semî' öyle alîmdir.

Elmalılı 44:4 - 5 - 6 - O gecede her hikmetli iş tarafımızdan bir emirle ayrılır. Gerçekten biz Rabbin tarafından bir rahmet olarak peygamberler göndeririz. Şüphesiz ki O, herşeyi işitir ve bilir.

DiyanetMeali 44:4-7. Katımızdan bir buyrukla, her hikmetli işe o gecede hükmedilir. Doğrusu Biz öteden beri peygamberler göndermekteyiz. Eğer kesin olarak inanırsanız bilin ki, bu senin Rabbinden, göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların Rabbinden bir rahmettir. O, işitendir, bilendir.

DiyanetVakfı 44:6. Senin Rabb'inin acıması gereği olarak (gönderdiyimiz elçilere o gece emirlerimizi bir bir açıklar,vahiylerimizi bildiririz) .Doğrusu o işitendir ,bilendir.

Ömer.N.Bilmen 44:6 Rabbinden bir rahmet olarak. Muhakkak ki, O'dur bihakkın işiten, bihakkın bilen O'dur.

SuatYıldırım 44:4-6 – O, öyle bir gecedir ki her hikmetli iş, tarafımızdan bir emir ile, o zaman yazılıp belirlenir.Rabbinden bir rahmet olarak hep resuller göndermekteyiz. Muhakkak ki O, her şeyi hakkıyla işitir ve bilir.

İbni Kesir 44:6 Rabbından bir rahmet olarak. Gerçekten O; Semi, Alim olanın kendisidir.

Muhammed Esed 44:6 Rabbinin [insana] rahmetini yerine getirmek için. Şüphesiz yalnız O, her şeyi işiten, her şeyi bilendir:


Ahmed Raza Khan: Mohammed Aqib Qadri: 44:7
The Lord of the heavens and the earth and all that is between them; if you people believe.

Elmalılı-orijinal 44:7. O Göklerin ve Yerin ve bütün aralarındakilerin rabbıdır ehli yakîn olsanız.

Elmalılı 44:7 - Siz eğer kesin olarak inanıyorsanız, iyi bilin ki Allah göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin Rabbidir.

DiyanetMeali 44:4-7. Katımızdan bir buyrukla, her hikmetli işe o gecede hükmedilir. Doğrusu Biz öteden beri peygamberler göndermekteyiz. Eğer kesin olarak inanırsanız bilin ki, bu senin Rabbinden, göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların Rabbinden bir rahmettir. O, işitendir, bilendir.

DiyanetVakfı 44:7. Eğer kesin olarak inanıyorsanız (bilin ki Allah), göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların Rabbidir.

Ömer.N.Bilmen 44:7 Göklerin ve yerin ve bunların aralarındakilerinin Rabbidir. Eğer siz yakinen inanır kimseler oldu iseniz.

SuatYıldırım 44:7-8 – Yakin, kesin bilgi ve itmi’nan peşinde iseniz, bilin ki O, göklerin, yerin ve ikisi arasındaki varlıkların Rabbidir.O’ndan başka tanrı yoktur. Hayatı veren ve hayatı alıp öldüren de O’dur. Sizin ve daha önce gelmiş geçmiş atalarınızın da Rabbidir.

İbni Kesir 44:7 Göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların Rabbından. Şayet kesin olarak inanıyorsanız.

Muhammed Esed 44:7 göklerin ve yerin ve ikisi arasında bulunan her şeyin Rabbi -buna bütün kalbinizle inanıp bağlanmışsanız! [Dipnot 6]
[Dipnot 6] Lafzen, “eğer yakîn bir inanca sahip olsaydınız.” Ebû Müslim el-İsfehânî, Râzî tarafından nakledildiğine göre, bu ifadenin, eğer tereddütsüz (yakîn) bir inancı gerçekten istemiş ve onun için yalvarmış/yakarmış olsaydınız onu elde ederdiniz anlamına geldiğini belirtmiştir.


Ahmed Raza Khan: Mohammed Aqib Qadri: 44:8
There is no worship except for Him - He gives life and causes death; your Lord and the Lord of your forefathers.

Elmalılı-orijinal 44:8. Ondan başka Tanrı yoktur, hem diriltir hem öldürür, hem sizin rabbınız hem de evvelki atalarınızın rabbı

Elmalılı 44:8 - Ondan başka hiçbir ilâh yoktur. O hem yaşatır, hem öldürür. O sizin de Rabbiniz, sizden önceki babalarınızın da Rabbidir.

DiyanetMeali 44:8. O'ndan başka tanrı yoktur; diriltir ve öldürür. Sizin de Rabbiniz önceki atalarınızın da Rabbidir.

DiyanetVakfı 44:8. O'ndan başka ilâh yoktur. (Her şeyi O) diriltir ve öldürür. Sizin de Rabbiniz, önceki atalarınızın da Rabbidir.

Ömer.N.Bilmen 44:8 O'ndan başka ilâh yoktur. O diriltir ve öldürür, sizin Rabbinizdir ve evvelki atalarınızın Rabbidir.

SuatYıldırım 44:7-8 – Yakin, kesin bilgi ve itmi’nan peşinde iseniz, bilin ki O, göklerin, yerin ve ikisi arasındaki varlıkların Rabbidir.O’ndan başka tanrı yoktur. Hayatı veren ve hayatı alıp öldüren de O’dur. Sizin ve daha önce gelmiş geçmiş atalarınızın da Rabbidir.

İbni Kesir 44:8 Ondan başka ilah yoktur. Diriltir ve öldürür. Sizin de Rabbınızdır, sizden önceki atalarınızın da Rabbıdır.

Muhammed Esed 44:8 O'ndan başka ilah yoktur, hayat bağışlayan ve ölüm veren O'dur: O sizin de Rabbinizdir, geçmiş atalarınızın da.


Ahmed Raza Khan: Mohammed Aqib Qadri: 44:9
Rather they are in doubt, playing.

Elmalılı-orijinal 44:9. Fakat onlar şekk içinde oynuyorlar.

Elmalılı 44:9 - Fakat kâfirler bir şüphe içinde oynayıp eğleniyorlar.

DiyanetMeali 44:9. Ama inkarcılar, dirilmekten şüphededirler, bunu eğlenceye alırlar.

DiyanetVakfı 44:9. Fakat onlar, şüphe içinde eğlenip duruyorlar.

Ömer.N.Bilmen 44:9-10 Fakat onlar, şekk içinde oynarlar. Artık gözet bir günü ki, gök, bir apaçık duman ile gelecektir.

SuatYıldırım 44:9 – Fakat onlar şüphe içindedirler. Din gerçekleriyle alay edip eğlenirler.

İbni Kesir 44:9 Hayır, onlar şüphe içinde oynayıp dururlar.

Muhammed Esed 44:9 Evet, ama onlar, [bütün kalpleriyle inanıp bağlanmaktan uzak olanlar,] yalnızca kendi şüpheleriyle oyalanıp duruyorlar. [Dipnot 7]
[Dipnot 7] Lafzen, “şüphe içinde eğleniyorlar”: yani, Allah'ın varlığının mümkün olduğunu yarı-gönüllü kabul etmeleri, şüphe ve istihzanın bileşiminden ibarettir (Zemahşerî) -Allah'ın varlığı gerçeğinden şüphe duyulması ve ilahî vahyin hafife alınıp küçümsenmesi.


Ahmed Raza Khan: Mohammed Aqib Qadri: 44:10
So you await the day when the sky will bring forth a visible smoke. -

Elmalılı-orijinal 44:10. O halde gözet o Semânın açık bir duman ile geleceği günü.

Elmalılı 44:10 - 11 - Ey Muhammed! Şimdi sen göğün, insanları bürüyecek açık bir duman getireceği günü gözetle. Bu acı bir azabdır.

DiyanetMeali 44:10-11. Göğün, insanları bürüyecek ve gözle görülecek bir duman çıkaracağı günü bekle; bu, can yakan bir azabdır.

DiyanetVakfı 44:10. Şimdi sen, göğün, açık bir duman çıkaracağı günü gözetle.

Ömer.N.Bilmen 44:9-10 Fakat onlar, şekk içinde oynarlar. Artık gözet bir günü ki, gök, bir apaçık duman ile gelecektir.

SuatYıldırım 44:10-11 – O halde sen göğün, bütün insanları saracak olan aşikâr bir duman çıkaracağı günü gözle. Bu, gayet acı bir azaptır.

İbni Kesir 44:10 Öyleyse sen gözle. Göğün açıkça bir duman çıkaracağı gün;

Muhammed Esed 44:10 ÖYLEYSE, gökyüzünde [Son Saat'in yaklaştığını] haber veren bir duman tabakasının belireceği Gün'ü bekle,


Ahmed Raza Khan: Mohammed Aqib Qadri: 44:11
Which will envelop the people; this is a painful punishment.

Elmalılı-orijinal 44:11. Ki nâsı saracaktır, bu bir elîm azâbdır.

Elmalılı 44:10 - 11 - Ey Muhammed! Şimdi sen göğün, insanları bürüyecek açık bir duman getireceği günü gözetle. Bu acı bir azabdır.

DiyanetMeali 44:10-11. Göğün, insanları bürüyecek ve gözle görülecek bir duman çıkaracağı günü bekle; bu, can yakan bir azabdır.

DiyanetVakfı 44:11. Duman insanları bürüyecektir. Bu, elem verici bir azaptır.

Ömer.N.Bilmen 44:11 İnsanları saracaktır. Bu, bir acıklı azabtır.

SuatYıldırım 44:10-11 – O halde sen göğün, bütün insanları saracak olan aşikâr bir duman çıkaracağı günü gözle. Bu, gayet acı bir azaptır.

İbni Kesir 44:11 İnsanları bürüyecektir. Bu; elim bir azabdır.

Muhammed Esed 44:11 bütün insanlığı sarıp kuşatan [ve günahkarları] “Bu azap ne acı!” [diye feryad ettiren ve]


Ahmed Raza Khan: Mohammed Aqib Qadri: 44:12
Thereupon they will say, "O our Lord! Remove the punishment from us - we now accept faith."

Elmalılı-orijinal 44:12. Rabbenâ! bizden bu azâbı aç, çünkü biz mü'minleriz diyecekler.

Elmalılı 44:12 - O gün insanlar: "Ey Rabbimiz! Bizden azabı kaldır. Artık biz inanıyoruz" derler.

DiyanetMeali 44:12. İnsanlar: "Rabbimiz! Bu azabı bizden kaldır; doğrusu artık biz inananlarız" derler.

DiyanetVakfı 44:12. (İşte o zaman insanlar:) Rabbimiz! Bizden azabı kaldır. Doğrusu biz artık inanıyoruz (derler).

Ömer.N.Bilmen 44:12 «Ey Rabbimiz! Bizden bu azabı açıver, şüphe yok ki, biz mü'minleriz,» diyeceklerdir.

SuatYıldırım 44:12 – İşte o zaman insanlar: “Ey ulu Rabbimiz, bizden bu azabı kaldır, çünkü artık iman ediyoruz!” derler. [6,27; 14,44]

İbni Kesir 44:12 Rabbımız; bu azabı bizden kaldır. Doğrusu biz, artık mü'minleriz.

Muhammed Esed 44:12 “Ey Rabbimiz, bizi azaptan uzak tut, çünkü biz [artık Sana] inanıyoruz!” [dedirten].


Ahmed Raza Khan: Mohammed Aqib Qadri: 44:13
How is it possible for them to accept guidance, whereas a Noble Messenger who speaks clearly has already come to them?

Elmalılı-orijinal 44:13. Onlara düşünmek, ıbret almak nerede? Kendilerine ap açık anlatan bir Resul geldi de

Elmalılı 44:13 - Onlar için bunu düşünüp öğüt almak nerede? Oysa kendilerine gerçeği açıklayan bir de peygamber gelmişti.

DiyanetMeali 44:13-14. Nerde onlarda öğüt almak? Kendilerine gerçeği açıklayan bir peygamber gelmişti ve ondan yüz çevirmişler, "Belletilmiş bir deli" demişlerdi.

DiyanetVakfı 44:13. Nerede onlarda öğüt almak? Oysa kendilerine gerçeği açıklayan bir elçi gelmişti.

Ömer.N.Bilmen 44:13-4 Onlar için öğüt almak nerede! Halbuki, muhakkak onlara apaçık bildiren bir peygamber geldi. Sonra ondan yüz çevirdiler ve «Öğretilmiş bir mecnûndur,» dediler.

SuatYıldırım 44:13-14 – Onlar nerede, iman nerede! Onlar ibret alan, hisse kapan insanlar değil.Böyle olmadıkları için, gerçekleri apaçık anlatan Peygamber geldiği halde ona sırtlarını döndüler de: “Bu, başkaları tarafından bir şeyler belletilmiş delinin teki!” dediler.

İbni Kesir 44:13 Nerede onlarda öğüt almak? Kendilerine gerçeği açıklayan bir peygamber gelmişti.

Muhammed Esed 44:13 [Ama] bu hatırlama [Son Saat'te] onlara ne fayda sağlar ki? Çünkü onlara daha önce hakikati apaçık ortaya koyan bir elçi gelmişti,


Ahmed Raza Khan: Mohammed Aqib Qadri: 44:14
Whereas they had then turned away from him and said, "He is a madman, tutored!"?

Elmalılı-orijinal 44:14. Sonra ondan döndüler, öğretilmiş dediler, bir mecnun dediler.

Elmalılı 44:14 - Sonra onlar, o peygamberden yüz çevirdiler ve: "Bu öğretilmiş bir delidir." dediler.

DiyanetMeali 44:13-14. Nerde onlarda öğüt almak? Kendilerine gerçeği açıklayan bir peygamber gelmişti ve ondan yüz çevirmişler, "Belletilmiş bir deli" demişlerdi.

DiyanetVakfı 44:14. Sonra ondan yüz çevirdiler ve: Bu, öğretilmiş bir deli! dediler.

Ömer.N.Bilmen 44:13-4 Onlar için öğüt almak nerede! Halbuki, muhakkak onlara apaçık bildiren bir peygamber geldi. Sonra ondan yüz çevirdiler ve «Öğretilmiş bir mecnûndur,» dediler.

SuatYıldırım 44:13-14 – Onlar nerede, iman nerede! Onlar ibret alan, hisse kapan insanlar değil.Böyle olmadıkları için, gerçekleri apaçık anlatan Peygamber geldiği halde ona sırtlarını döndüler de: “Bu, başkaları tarafından bir şeyler belletilmiş delinin teki!” dediler.

İbni Kesir 44:14 Ondan yüz çevirmişler; belletilmiş delinin biri, demişlerdi

Muhammed Esed 44:14 ama yüz çevirip uzaklaşmışlar ve “O [başkalarınca] öğretilmiş biridir, [Dipnot 8] bir delidir!” demişlerdi.
[Dipnot 8] Hz. Peygamber'in muhaliflerinin, Kur’an'da ifade edilen fikirleri birinin o'na “öğrettiği” (bkz. 16:103 ve ilgili notlar 129 ve 130), [16:103 not 129: Yani, Muhammed (s)'e. Bu ifadeyle, onun, vahiy aldığı yolundaki beyanının yalan olduğunu söylemek istiyorlar. 16:103 not 130: Müşrik Kureyşlilerden bazıları Kur’an'da dile getirilen öğretilere Muhammed (s)'in kendi “uydurmaları” gözüyle bakarken, bazıları da bunların ona bir yabancı tarafından, belki, o zamanlar Mekke'de oturan yahut Muhammed (s)'in hayatının erken dönemlerinde karşılaştığı farzedilen bir Hristiyan tarafından öğretildiğini düşünüyorlardı. Şüpheci Mekke'lilerin bu konuda kasdetmiş olabilecekleri kişi ya da kişilerin “kimliği” hakkında hem ilk Müslüman müfessirler, hem de çağdaş oryantalistler tarafından çeşitli tahminler yürütülmüştür; ama bu tahminlerin hepsi bütünüyle spekülatif nitelikte olup herhangi bir tarihsel değer taşımamaktadır. Müşrik Mekke'lilerin bu kuruntusu sadece bir tek tarihsel gerçeğe işaret etmektedir ki, bu da, derinliğini, eşsizliğini inkar edemedikleri Kur’an'ın o'nun tarafından “telif edildiğini” söylemeyi bile o'na yapılmış bir iltifat olarak gören Hz. Peygamber'in düşmanlarının böylece onun (Kur’an'ın) telifini, yahut en azından esinini, hayal ürünü bir yabancı “öğretmen”e, Arap olmayan efsanevî bir kişiliğe izafe etmeleridir. ] yahut en azından mesajını oluşturmasında o'na “yardım ettiği” (karş. 25:4 ve notlar 5 ve 6) [25:4 not 5: Lafzen, “ve böylece, gerçeği örten, sahte [zulm sözcüğünün bu akış içindeki anlamı budur] ve asılsız bir şey getirdiler” [ya da “ortaya attılar”]”. Bu ifadenin, genellikle, önceki cümlede inkarcıların söylediği karalayıcı sözlere karşı bu iddiaları çürütücü yönde verilen vahyî karşılık olduğu söylenmiş ise de, bizce bu cümle, Muhammed (s)'e “yardım ettiklerinden” şüphelenilen hayal mahsulü kimselerin de Kur’an'ın “uydurulması”ndan o'nunla birlikte sorumlu olduklarını ifade etmek üzere inkarcıların söylediği sözlerin devamıdır. [25:4 not 6: Kur’an'ın, en azından büyük kısmıyla, Muhammed (s)'e, bilinmeyen bir yabancı tarafından (karş. 16:103 ve ilgili notlar, özellikle 130. not) yahut, bu değilse, Yahudiliği ya da Hristiyanlığı benimseyen Araplar tarafından Yahudi-Hristiyan öğretilerine dayanılarak aktarıldığı yolundaki inkarcı görüşü; ve bunun da ötesinde, Muhammed (s)'in, ya Kur’an'ın vahyî bir mesaj olduğu konusunda kendi kendini aldattığı, ya da öyle olmadığını bildiği halde, kasden onu Allah'a izafe ettiği yolundaki iddiaları karakterize eden bir ifade.] ] iddialarına atıf.


Ahmed Raza Khan: Mohammed Aqib Qadri: 44:15
We now remove the punishment for some days - so you will again commit the same.

Elmalılı-orijinal 44:15. Biz o azâbı biraz biraz açacağız, fakat siz yine döneceksiniz.

Elmalılı 44:15 - Biz o azabı sizden birazcık kaldırırız. Ama siz mutlaka eski halinize dönersiniz.

DiyanetMeali 44:15 Biz sizden azabı az bir süre için kaldıracağız, siz yine de eski inkarcılığınıza döneceksiniz.

DiyanetVakfı 44:15. Biz azabı birazcık kaldıracağız, ama siz yine (eski halinize) döneceksiniz.

Ömer.N.Bilmen 44:15 Muhakkak Biz, o azabı biraz açıcılarız, sizler ise şüphe yok ki, dönüvericilersiniz.

SuatYıldırım 44:15 – Azabı üzerinizden biraz kaldıracağız, fakat siz yine eski halinize döneceksiniz. [6,28; 23,75; 10,98; 7,88-89]

İbni Kesir 44:15 Biz, az bir süre için azabı kaldıracağız. Ama siz, eski halinize döneceksiniz.

Muhammed Esed 44:15 Biz [yine de] bu azabı kısa bir süre erteleyeceğiz, [Dipnot 9] oysa siz [kendi saplantılarınıza] yeniden döneceksiniz: [ama]
[Dipnot 9] Lafzen, “kaldıracağız”. Bu, açıkçası, içinde yaşanılan anda -yani, Son Saat'in gelmesinden önce- söylenmektedir ki günahkarlara pişmanlıklarını ifade etmeleri için bir fırsat verilmiş olsun.


Ahmed Raza Khan: Mohammed Aqib Qadri: 44:16
The day when We will seize with the greatest seizure - We will indeed take revenge.

Elmalılı-orijinal 44:16. Amma o büyük satvetle sıkıvereceğimiz gün her halde biz intikam alacağız.

Elmalılı 44:16 - Biz o büyük şiddetle çarptığımız gün mutlaka intikamımızı alırız.

DiyanetMeali 44:16. Onları çarptıkça çarpacağımız gün öcümüzü şüphesiz alırız.

DiyanetVakfı 44:16. Fakat biz büyük bir şiddetle yakalayacağımız gün, kesinlikle intikamımızı alırız.

Ömer.N.Bilmen 44:16-7 Pek şiddetli, satvetli bir tutuşla tutacağımız gün şüphe yok ki, Biz intikam alıcılarız. Andolsun ki, onlardan evvel Fir'avun'un kavmini bir imtihana tâbi tuttuk ve onlara kerîm bir peygamber gelmişti.

SuatYıldırım 44:16 – Ama o müthiş satvetle kendilerini yakalayacağımız gün, onlardan tam intikam alırız. [89, 21-24; 34,51-54]

İbni Kesir 44:16 Onları çarptıkça çarpacağımız gün; şüphesiz intikam alırız.

Muhammed Esed 44:16 [bütün günahkarları] şiddetli bir hamle ile kuşatacağımız Gün, [sizden de] intikamımızı mutlaka alacağız!


Ahmed Raza Khan: Mohammed Aqib Qadri: 44:17
And before them We indeed tried the people of Firaun, and an Honourable Noble Messenger came to them.

Elmalılı-orijinal 44:17. Celâlım hakkı için onlardan evvel Fir'avnin kavmını fitneye düşürdük, onlara da kerîm bir Resul gelmişti.

Elmalılı 44:17 - Andolsun ki, biz onlardan önce Firavun kavmini de denemiştik. Onlara çok kıymetli bir peygamber gelmişti.

DiyanetMeali 44:17. And olsun ki, onlardan önce, Firavun milletini denemiştik. Onlara gelen değerli bir peygamber demişti ki:

DiyanetVakfı 44:17. Andolsun, kendilerinden önce biz, Firavun'un kavmini de imtihan etmiştik. Onlara şerefli bir elçi geldi.(Şöyle diyerek)

Ömer.N.Bilmen 44:16-7 Pek şiddetli, satvetli bir tutuşla tutacağımız gün şüphe yok ki, Biz intikam alıcılarız. Andolsun ki, onlardan evvel Fir'avun'un kavmini bir imtihana tâbi tuttuk ve onlara kerîm bir peygamber gelmişti.

SuatYıldırım 44:17-18 – Biz onlardan önce Firavun’un halkını da imtihan ettik, onlara da pek değerli bir resul gelip demişti ki: “Ey Allah’ın kulları, benim hakkımı verin, yani tebliğimi dinleyin; çünkü ben size gönderilen güvenilir bir elçiyim.

İbni Kesir 44:17 Andolsun ki; onlardan önce Firavun kavmini de denemiştik ve onlara kerim bir peygamber gelmişti.

Muhammed Esed 44:17 BİZ onlardan [uzun zaman] önce Firavun halkını [aynı yolla] sınadık: onlara soylu bir elçi gelmiş [ve,]


Ahmed Raza Khan: Mohammed Aqib Qadri: 44:18
Who said, "Give the bondmen of Allah into my custody; I am indeed a trustworthy Noble Messenger for you."

Elmalılı-orijinal 44:18. Şöyle diye: Allahın kullarını bana teslim edin, çünkü ben size emîn bir Resulüm.

Elmalılı 44:18 - O peygamber onlara şöyle demişti: "Esaretiniz altındaki Allah'ın kullarını bana teslim edin. Çünkü ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim.

DiyanetMeali 44:18. "Ey Allah'ın kulları! Bana gelin, doğrusu ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim."

DiyanetVakfı 44:18. "Allah'ın kulları! Bana gelin! Çünkü ben size (gönderilmiş) güvenilir bir resûlüm"

Ömer.N.Bilmen 44:18 (onlara demişti ki) «Allah'ın kullarını bana teslim ediniz, Şüphe yok ki, ben sizin için emin bir peygamberim.»

SuatYıldırım 44:17-18 – Biz onlardan önce Firavun’un halkını da imtihan ettik, onlara da pek değerli bir resul gelip demişti ki: “Ey Allah’ın kulları, benim hakkımı verin, yani tebliğimi dinleyin; çünkü ben size gönderilen güvenilir bir elçiyim.

İbni Kesir 44:18 Allah'ın kullarını bana teslim edin. Doğrusu ben, size gönderilmiş emin bir peygamberim.

Muhammed Esed 44:18 “Bana teslim olun, ey Allah'ın kulları! [Dipnot 10] Ben size [gönderilen] bir elçiyim, güvene layık [bir elçi]!” demişti.
[Dipnot 10] Klasik müfessirlerin büyük çoğunluğu (mesela Taberî, Zemahşerî, Râzî, Beydâvî), bu ifadenin iki şekilde anlaşılabileceğine işaret ederler: Ya, “bana teslim olun, ey Allah'ın kulları (‘ibâd)” şeklinde, ki Mısırlılar'a (bütün insanlar “Allah'ın kulları” olduğu için) Hz.Musa'nın kendilerine tebliğ etmek üzere olduğu ilahî mesajı kabul etmeleri çağrısını kasdeder; yahut “Allah'ın kullarını bana teslim edin”, yani Mısır'da köle olarak tutulmuş olan İsrailoğulları'nı şeklinde. ‘İbâde kelimesinin telaffuzunun hem hitap/seslenme halini (münâdâ bih/vocative) hem de nesne/belirtme (mef‘ûl bih/accusative) halini kapsıyor olması, bu her iki yorumu da mümkün kılmaktadır.


Ahmed Raza Khan: Mohammed Aqib Qadri: 44:19
And saying, "And do not rebel against Allah; I have brought a clear proof to you."

Elmalılı-orijinal 44:19. Ve Allaha karşı baş kaldırmayın, çünkü ben size açık bir bürhan ile geliyorum.

Elmalılı 44:19 - Allah'a karşı üstünlük taslamayın. Şüphesiz ki ben size apaçık bir delil getiriyorum.

DiyanetMeali 44:19. "Allah'a karşı üstün gelmeye kalkışmayın; doğrusu ben size apaçık bir delil getirdim."

DiyanetVakfı 44:19. Allah'a karşı ululuk taslamayın. Çünkü ben size apaçık bir delil getiriyorum.

Ömer.N.Bilmen 44:19 «Ve Allah'a karşı yücelikte bulunmayın. Muhakkak ki, ben size bir apaçık hüccet ile geliyorum.»

SuatYıldırım 44:19-21 – Sakın Allah’a baş kaldırmayın, zira ben size apaçık bir delil getiriyorum.Beni taşlayıp öldürmenizden, benim de sizin de Rabbiniz olan Allah’a sığınıyorum.Bana inanmıyorsanız, bari beni kendi halime bırakın (bana kötülük etmeyin).”

İbni Kesir 44:19 Allah'a karşı yücelik taslamayın. Doğrusu ben, size açık bir burhan getirdim.

Muhammed Esed 44:19 “Ve Allah'a karşı büyüklük taslamayın: Çünkü ben size [O'ndan] açık bir delil getiriyorum;


Ahmed Raza Khan: Mohammed Aqib Qadri: 44:20
"And I take the refuge of my Lord and yours, against your stoning me."

Elmalılı-orijinal 44:20. Ve haberiniz olsun ki ben sizin beni recminizden rabbım ve rabbınıza sığınmışımdır

Elmalılı 44:20 - Gerçekten ben, beni taşlamanızdan dolayı benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a sığındım.

DiyanetMeali 44:20. "Beni taşlamanızdan ötürü, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a sığındım."

DiyanetVakfı 44:20. Ben, beni taşlamanızdan, benim ve sizin Rabbiniz olan Allah'a sığındım.

Ömer.N.Bilmen 44:20 «Ve şüphe yok ki ben, beni taşlamanızdan Rabbime ve Rabbinize iltica etmişimdir.»

SuatYıldırım 44:19-21 – Sakın Allah’a baş kaldırmayın, zira ben size apaçık bir delil getiriyorum.Beni taşlayıp öldürmenizden, benim de sizin de Rabbiniz olan Allah’a sığınıyorum.Bana inanmıyorsanız, bari beni kendi halime bırakın (bana kötülük etmeyin).”

İbni Kesir 44:20 Beni taşlamanızdan ötürü; benim de Rabbım, sizin de Rabbınız olana sığındım.

Muhammed Esed 44:20 ve bana yaptığınız bütün hakaretlerden [Dipnot 11] Rabbime ve sizin de Rabbinize sığınıyorum.
[Dipnot 11] Lafzen, “beni taşlamanızdan”. Raceme fiilinin hem “taşlama/taş atma” şeklindeki maddî anlamda, hem de “laf atma” yahut “hakaret etme” şeklinde mecazî anlamda kullanıldığı gözönünde tutulmalıdır.


Ahmed Raza Khan: Mohammed Aqib Qadri: 44:21
"And if you do not believe in me, then have no relation with me."

Elmalılı-orijinal 44:21. Onun için eğer bana iyman etmezseniz bari benden çekilin

Elmalılı 44:21 - Eğer siz bana iman etmezseniz hemen yanımdan uzaklaşın."

DiyanetMeali 44:21. "Bana inanmazsanız, başımdan çekilin."

DiyanetVakfı 44:21. Eğer bana inanmazsanız, hiç değilse yanımdan uzaklaşın.

Ömer.N.Bilmen 44:21 «Ve eğer bana imân etmeyecek iseniz artık benden ayrılın.»

SuatYıldırım 44:19-21 – Sakın Allah’a baş kaldırmayın, zira ben size apaçık bir delil getiriyorum.Beni taşlayıp öldürmenizden, benim de sizin de Rabbiniz olan Allah’a sığınıyorum.Bana inanmıyorsanız, bari beni kendi halime bırakın (bana kötülük etmeyin).”

İbni Kesir 44:21 Eğer bana inanmazsanız; benden uzaklaşıp gidin.

Muhammed Esed 44:21 Ve eğer bana inanmıyorsanız, [hiç olmazsa] yolumdan çekilin!”


Ahmed Raza Khan: Mohammed Aqib Qadri: 44:22
He therefore prayed to his Lord, "These are a guilty nation!"

Elmalılı-orijinal 44:22. Sonra rabbına duâ etti: bak bunlar mücrim bir kavim dedi

Elmalılı 44:22 - Musa: "Şüphesiz ki bunlar suçlu bir kavimdir." diyerek yardım etmesi için Rabbine yalvardı.

DiyanetMeali 44:22. Bunlar, suçlu bir millet olduğu için, Rabbine yardım etmesi için yalvardı.

DiyanetVakfı 44:22. Bunun üzerine Musa: Bunlar suç işleyen bir toplumdur, diye Rabbine arzetti.

Ömer.N.Bilmen 44:22 Sonra Rabbine dua etti ki: «Muhakkak bunlar, günahkârlar olan bir kavimdir.»

SuatYıldırım 44:22 – Onlar kabul etmeyince Rabbine şöyle yalvardı: “Ya Rabbî, onlar suçlu bir güruh! (Onları sana havale ettim, Sen onların hakkından gel.)”

İbni Kesir 44:22 Bunlar, suçlu bir kavimdir, diyerek Rabbına dua etti.

Muhammed Esed 44:22 Ama sonra, [onların düşmanlığından bezdiğinde,] “Bunlar [gerçekten] günaha batmış bir toplumdur!” diye Rabbine seslendi.


Ahmed Raza Khan: Mohammed Aqib Qadri: 44:23
We commanded him, "Journey with My bondmen in a part of the night - you will be pursued."

Elmalılı-orijinal 44:23. Hemen; buyurdu; kullarımı geceleyin yürüt, çünkü siz ta'kıyb olunacaksınız

Elmalılı 44:23 - Allah buyurdu ki: "Kullarımı geceleyin yürüt. Çünkü siz takib edileceksiniz.

DiyanetMeali 44:23. Allah da şöyle buyurdu: "Kullarımı geceleyin yola çıkar; şüphesiz takip olunacaksınız."

DiyanetVakfı 44:23. Allah, O halde kullarımı geceleyin yola çıkar. Çünkü takip edileceksiniz, buyurdu.

Ömer.N.Bilmen 44:23 Allah Teâlâ da emretti ki, hemen geceleyin kullarım ile yürüyüver. Şüphe yok ki, sizler takib olunmuşlar olacaksınızdır.

SuatYıldırım 44:23-24 – Yüce Allah buyurdu: “Mümin kullarımla geceleyin çıkıp git. Muhakkak ki sizi takip edeceklerdir. Denizi yarıp maiyetini geçirdikten sonra, onu olduğu gibi açık bırak. Çünkü onlar boğulacak bir ordudur.

İbni Kesir 44:23 Öyleyse kullarımı geceleyin yürüt, siz muhakkak takip olunacaksınız.

Muhammed Esed 44:23 [Ve Allah,] “Sen kullarımla geceleyin ilerle” dedi, “çünkü mutlaka takip altında olacaksınız


Ahmed Raza Khan: Mohammed Aqib Qadri: 44:24
"And leave the sea as it is, parted in several places; indeed that army will be drowned."

Elmalılı-orijinal 44:24. Ve denizi açık bırak, çünkü onlar ordu halinde gelip gark olunacaklar.

Elmalılı 44:24 - Karşıya geçince denizi olduğu gibi açık bırak. Çünkü onlar suda boğulacak bir ordudur."

DiyanetMeali 44:24. "Denizi sakin iken geride bırak, doğrusu onlar suda boğulacak bir ordudur."

DiyanetVakfı 44:24. Denizi açık halde bırak. Çünkü onlar boğulacak bir ordudur.

Ömer.N.Bilmen 44:24 Ve denizi hâli üzere bırak. Çünkü onlar boğulmuşlar olan bir ordudur.

SuatYıldırım 44:23-24 – Yüce Allah buyurdu: “Mümin kullarımla geceleyin çıkıp git. Muhakkak ki sizi takip edeceklerdir. Denizi yarıp maiyetini geçirdikten sonra, onu olduğu gibi açık bırak. Çünkü onlar boğulacak bir ordudur.

İbni Kesir 44:24 Denizi sakin iken geride bırak. Doğrusu onlar, suda boğulacak bir ordudur.

Muhammed Esed 44:24 ve denizi [seninle Firavun'un adamları arasında] öyle, olduğu gibi bırak: [Dipnot 12] zaten onlar boğulmaya mahkum bir topluluktur!” dedi.
[Dipnot 12] Yahut: “ayrık/çatlak halde” -rahven ifadesi bu her iki anlamı da ifade etmektedir (Cevherî, özellikle yukarıdaki ifadeye atfen). Bkz. aynı zamanda 26:63-66 ile ilgili not 33 ve 35. [26:63-66 not 33: Bkz. 20:77 ve ilgili 61. not. Ayrıca karş. Tevrat'taki anlatım (Çıkış xiv, 21: “Ve Rab bütün gece kuvvetli şark yeli ile denizi geri çevirdi; ve denizi karaya çevirdi ve sular yarıldı”). ] [26:63-66 not 35: Tevrat'taki muhtelif atıflara bakılacak olursa (özellikle Çıkış xiv, 2 ve 9), Kızıl Deniz'i geçme mucizesi, bu denizin bugün Süveyş Kanalı olarak bilinen kuzeybatı ucunda vuku bulduğu anlaşılmaktadır. Kıssanın geçtiği çağlarda burası şimdiki kadar derin değildi ve bazı bakımlardan Kuzey Denizi'nin ana kıtayla Frisian adaları arasında kalan sığ bölümü gibiydi; yüksek cezir (geri çekilme) hallerinde bu gibi yerlerde sığ bölgeler çıplak kalmakta ve geçici olarak geçilebilir hale gelmekte; ama bu durumdayken, anî ve şiddetli bir med dalgasıyla bütünüyle sulara gömülmektedir.]


Ahmed Raza Khan: Mohammed Aqib Qadri: 44:25
How many gardens and water-springs they left behind!

Elmalılı-orijinal 44:25. Neler terketmişlerdi: ne Cennetler, ne kaynaklar,

Elmalılı 44:25 - Onlar neler bırakmışlardı, ne bahçeler, ne pınarlar!

DiyanetMeali 44:25-27. Orada nice bahçeler, pınarlar, ekinler, güzel konaklar, eğlenip durdukları nimetler bırakmışlardı.

DiyanetVakfı 44:25. Onlar geride nice şeyler bıraktılar; bahçeler,çeimeler,

Ömer.N.Bilmen 44:25-6 Neler terkettiler, bağlardan ve pınarlardan! Ve ekinlerden ve güzel ikametgâhtan!

SuatYıldırım 44:25-27 – Geride neler bırakmadılar neler!... Ne bağlar, bahçeler, ne pınarlar, ne çiftlikler... Ne güzel güzel konaklar, ne makamlar, içinde zevk-u safa sürdükleri ne nimetler!... [26,59; 7,137]

İbni Kesir 44:25 Onlar, nice nice bağları, pınarları bırakmışlardı.

Muhammed Esed 44:25 [Onlar böylece yok oldular: ve] arkalarında nice bahçeler bıraktılar, nice çeşmeler,


Ahmed Raza Khan: Mohammed Aqib Qadri: 44:26
And fields and grand palaces!

Elmalılı-orijinal 44:26. ne çiftlikler, ne kerîm makam

Elmalılı 44:26 - Ne ekinler, ne güzel kaynaklar,

DiyanetMeali 44:25-27. Orada nice bahçeler, pınarlar, ekinler, güzel konaklar, eğlenip durdukları nimetler bırakmışlardı.

DiyanetVakfı 44:26. Ekinler, güzel konaklar,

Ömer.N.Bilmen 44:25-6 Neler terkettiler, bağlardan ve pınarlardan! Ve ekinlerden ve güzel ikametgâhtan!

SuatYıldırım 44:25-27 – Geride neler bırakmadılar neler!... Ne bağlar, bahçeler, ne pınarlar, ne çiftlikler... Ne güzel güzel konaklar, ne makamlar, içinde zevk-u safa sürdükleri ne nimetler!... [26,59; 7,137]

İbni Kesir 44:26 Ekinleri, muhteşem konakları da.

Muhammed Esed 44:26 nice ekin tarlaları, nice güzel yurtlar,


Ahmed Raza Khan: Mohammed Aqib Qadri: 44:27
And favours amongst which they were rejoicing!

Elmalılı-orijinal 44:27. Ve içinde zevk sürdükleri ne ni'met ve refah.

Elmalılı 44:27 - Ve içinde eğlenip durdukları nice nimetler ve refah!

DiyanetMeali 44:25-27. Orada nice bahçeler, pınarlar, ekinler, güzel konaklar, eğlenip durdukları nimetler bırakmışlardı.

DiyanetVakfı 44:27. Ve zevkü sefa sürdükleri nice nimetler!

Ömer.N.Bilmen 44:27 Ve içinde zevk ile müstefit oldukları nîmetten.

SuatYıldırım 44:25-27 – Geride neler bırakmadılar neler!... Ne bağlar, bahçeler, ne pınarlar, ne çiftlikler... Ne güzel güzel konaklar, ne makamlar, içinde zevk-u safa sürdükleri ne nimetler!... [26,59; 7,137]

İbni Kesir 44:27 Zevk ve safa sürdükleri nimetleri de.

Muhammed Esed 44:27 ve hoşlandıkları nice rahatlıklar, kolaylıklar!


Ahmed Raza Khan: Mohammed Aqib Qadri: 44:28
That is what We did; and We made another nation their heirs.

Elmalılı-orijinal 44:28. Evet öyle ve hep onları başka bir kavma miras kıldık

Elmalılı 44:28 - İşte böylece biz onları başka bir kavme miras bıraktık.

DiyanetMeali 44:28. Bu böyledir; onları başka bir millete miras bıraktık.

DiyanetVakfı 44:28. İşte böylece biz de onları başka bir topluma miras bıraktık.

Ömer.N.Bilmen 44:28 İşte böyle oldu, ve onları başkalar olan bir kavmi miras kıldık.

SuatYıldırım 44:28-29 – İşte böyle oldu! Sonra bütün bunları, başka bir topluma miras bıraktık. Merhamete lâyık olma haklarını kaybettiklerinden, perişan hallerine gök de ağlamadı, yer de ağlamadı. Artık onlara yeni bir mühlet de verilmedi. [26,59; 7,137]

İbni Kesir 44:28 İşte böyle. Onlara başka kavimleri mirasçı kıldık.

Muhammed Esed 44:28 İşte böyle oldu. Ve [sonra] başka bir toplumu [onların geride bıraktıklarına] varis kıldık;


Ahmed Raza Khan: Mohammed Aqib Qadri: 44:29
So the heavens and the earth did not weep for them, and they were not given respite.

Elmalılı-orijinal 44:29. Binnetice ne Gök ağladı üzerlerine ne Yer ne de imhal olundular

Elmalılı 44:29 - Gök ve yer onların üzerine ağlamadı. Onlara mühlet de verilmedi.

DiyanetMeali 44:29. Gök ve yer, onlar için gözyaşı dökmedi, onlar erteye bırakılmamışlardı.*

DiyanetVakfı 44:29. Gök ve yer onların ardından ağlamadı; onlara mühlet de verilmedi.

Ömer.N.Bilmen 44:29 Artık onların üzerine gök ve yer ağlamadı, ve bir mühlet verilmişler de olmadılar.

SuatYıldırım 44:28-29 – İşte böyle oldu! Sonra bütün bunları, başka bir topluma miras bıraktık. Merhamete lâyık olma haklarını kaybettiklerinden, perişan hallerine gök de ağlamadı, yer de ağlamadı. Artık onlara yeni bir mühlet de verilmedi. [26,59; 7,137]

İbni Kesir 44:29 Gök ve yer onların helakine ağlamadı. Ve onlar, mühlet verilenler de olmadı.

Muhammed Esed 44:29 onlara ne gök ne de yer ağladı ve ne de bir mühlet verildi. [Dipnot 13]
[Dipnot 13] Yani, “günahlarından tevbe etmeleri için”.


Ahmed Raza Khan: Mohammed Aqib Qadri: 44:30
And indeed We rescued the Descendants of Israel from a disgraceful torture.

Elmalılı-orijinal 44:30. Celâlım hakkı için, Beni İsraîli kurtarmıştık: o ihanetli azâbdan

Elmalılı 44:30 - Andolsun ki biz İsrailoğullarını o aşağılayıcı azabdan kurtardık.

DiyanetMeali 44:30-31. And olsun ki, İsrailoğullarını, azgın bir zorba olan Firavun'un alçaltıcı azabından kurtardık.

DiyanetVakfı 44:30. Andolsun biz, İsrailoğullarını o alçaltıcı azaptan kurtardık.

Ömer.N.Bilmen 44:30 Andolsun ki, İsrailoğullarını o ihanetli azabtan kurtarmıştık.

SuatYıldırım 44:30-31 – Böylece, İsrailoğullarını gerçekten zelil eden, aşağılayan o işkenceden, Firavun’un işkencesinden kurtardık. Doğrusu, bu adam, haddini aşan, büyüklük taslayan zorbanın teki idi.

İbni Kesir 44:30 Andolsun ki; İsrailoğullarını horlayıcı azabdan kurtardık,

Muhammed Esed 44:30 Biz gerçekten, İsrailoğulları'nı aşağılayıcı azaptan kurtardık,


Ahmed Raza Khan: Mohammed Aqib Qadri: 44:31
From Firaun; he was indeed proud, among the transgressors.

Elmalılı-orijinal 44:31. Fir'avinden, çünkü o üstün müsriflerden idi

Elmalılı 44:31 - Firavun'dan da kurtardık çünkü o üstünlük taslayıp haddi aşan bir zorbaydı.

DiyanetMeali 44:30-31. And olsun ki, İsrailoğullarını, azgın bir zorba olan Firavun'un alçaltıcı azabından kurtardık.

DiyanetVakfı 44:31. Yani Firavun'dan. Çünkü o bir zorba idi, aşırı gidenlerdendi.

Ömer.N.Bilmen 44:31 Fir'avun'dan, şüphe yok ki, o, müsriflerden bir mütekebbir ol muştu.

SuatYıldırım 44:30-31 – Böylece, İsrailoğullarını gerçekten zelil eden, aşağılayan o işkenceden, Firavun’un işkencesinden kurtardık. Doğrusu, bu adam, haddini aşan, büyüklük taslayan zorbanın teki idi.

İbni Kesir 44:31 Firavun'dan. Doğrusu o, azgın bir zorba idi.

Muhammed Esed 44:31 Firavun[un onların başına sardığı azap]tan; zaten o, kendi kişiliklerini harcayıp duranların [Dipnot 14] en başta gelenlerindendi;
[Dipnot 14] Musrif teriminin bu şekildeki çevirisi için bkz. sure 10, not 21.


Ahmed Raza Khan: Mohammed Aqib Qadri: 44:32
And We knowingly chose them, among all others of their time.

Elmalılı-orijinal 44:32. Ve şanım hakkı için: biz onları bir ılim üzere âlemîne karşı ıhtıyar eylemiştik.

Elmalılı 44:32 - Andolsun ki biz onları bilerek o zamanki alemlere üstün kıldık.

DiyanetMeali 44:32. And olsun ki, onların durumunu bilerek dünyaların üzerinde seçkin kıldık.

DiyanetVakfı 44:32. Andolsun biz İsrailoğullarına, bilerek, (kendi zamanlarında) âlemlerin üstünde bir imtiyaz verdik.

Ömer.N.Bilmen 44:32 Celâlim hakkı için onları (Benî İsrâil'i) bilerek âlemler üzerine mümtaz kılmıştık.

SuatYıldırım 44:32 – Mûsâ’ya bağlı olanları da, durumlarını bilerek, o devirdeki bütün insanlara üstün kıldık.

İbni Kesir 44:32 Ve andolsun ki; Biz, onları bile bile alemler üzerinde seçkin kıldık.

Muhammed Esed 44:32 ve Biz onları bilerek bütün diğer toplumlardan üstün kıldık, [Dipnot 15]
[Dipnot 15] Yani, bütün müfessirlere göre, kendi zamanlarının bütün toplumlarından; çünkü o dönemde İsrailoğulları tek Allah'a ibadet eden biricik topluluktu: onların kölelikten kurtulmaları kıssasına Kur’an'ın sık sık atıfta bulunmasının sebebi budur. Allah'ın “onları bilerek üstün kılması”nın vurgulanması, onların daha sonraki dönemlerde ahlakî olarak bozulacaklarını ve böylece O'nun rahmetinden kovulacaklarını önceden bilmesi anlamına gelir (Zemahşerî ve Râzî) .


Ahmed Raza Khan: Mohammed Aqib Qadri: 44:33
And We gave them signs in which lay clear favours.

Elmalılı-orijinal 44:33. Ve onlara âyetlerden öylesini vermiştik ki onda açık bir ni'met ile imtihan vardı

Elmalılı 44:33 - Biz onlara içinde apaçık bir imtihan bulunan mucizeler verdik.

DiyanetMeali 44:33. Onlara, her birinde açıkça bir imtihan bulunan, mucizeler verdik.

DiyanetVakfı 44:33. Onlara, içinde açık bir imtihan bulunan işaretler verdik.

Ömer.N.Bilmen 44:33 Ve onlara kendisinde apaçık imtihan olan âyetlerden vermiştik.

SuatYıldırım 44:33 – Onlara, açık ve zahir nimetleri ortaya koyan nice mûcizevî haller verdik.

İbni Kesir 44:33 Onlara ayetlerden öylelerini verdik ki; her birinde açıkça bir imtihan vardı.

Muhammed Esed 44:33 ve onlara açıkça bir sınavı haber veren [Dipnot 16] [rahmetimizin] işaretler[ini] verdik.
[Dipnot 16] Lafzen, “içlerinde açık bir sınav bulunan”: hem onların arasından çıkan uzun peygamberler silsilesine, hem de Vaad Edilen Topraklar'da yaşadıkları özgürlük ve refaha bir işaret. Bu, onların kendilerini başlangıçta “öteki bütün toplulukların üstü”ne çıkaran manevî değerler konusundaki samimiyetlerinin ve böylece bütün dünyaya Allah'ın mesaj-tebliğcileri olarak davranma isteklerinin sınanacağını haber vermektedir. Yukarıdaki cümlenin ifade tarzı onların bu sınavı geçemediklerine dolaylı olarak işaret etmektedir. Çünkü onlar, üstünlüklerinin sebebini oluşturan manevî misyonu kısa zamanda terk ettiler ve Allah'ın “seçilmiş topluluğu” olmalarını, sadece Hz. İbrahim soyundan gelmiş olmalarına bağlamaya başladılar: Bu, Kur’an'ın birçok yerde kınadığı bir anlayıştır. Bunun dışında İsrailoğulları'nın çoğunluğu, bu dünya hayatının yalnızca bir başlangıç olduğu ve insan hayatının son safhası olmadığı inancını kısa zamanda kaybettiler ve -Tevrat'taki kıssanın da gösterdiği gibi- kendilerini tamamen maddî refah ve iktidar hırsına kaptırdılar. (Bkz. bir sonraki not.)


Ahmed Raza Khan: Mohammed Aqib Qadri: 44:34
Indeed these disbelievers proclaim; -

Elmalılı-orijinal 44:34. Fakat şu berikiler diyorlar ki:

Elmalılı 44:34 - Gerçekten şu kâfirler diyorlar ki:

DiyanetMeali 44:34-36. Doğrusu inkarcılar, "Olum bir defadır, tekrar diriltilmeyeceğiz. Eğer doğru sözlü iseniz bize babalarımızı getirsenize" derler.

DiyanetVakfı 44:34. Onlar (müşrikler) diyorlar ki:

Ömer.N.Bilmen 44:34 Muhakkak ki, işte onlar elbette diyeceklerdir ki:

SuatYıldırım 44:34-36 – (Mekke müşrikleri ise), derler ki: “Biz bir kere öldük mü iş biter, artık dirilmemiz mümkün değil. Ama siz dirilme iddianızda tutarlı iseniz, daha önce gelip geçmiş atalarımızı diriltin de görelim!”

İbni Kesir 44:34 Bunlar gerçekten derler ki:

Muhammed Esed 44:34 [Şimdi] bakın, bu [insan]lar derler ki: [Dipnot 17]
[Dipnot 17] Görünüşte “bu insanlar” ile İsrailoğulları kasdedilmiş olmasına rağmen, atıf, ayetin devamında ifade edilen görüşleri benimseyen bütün toplulukları ve özellikle de Muhammed (s)'in müşrik çağdaşlarını kapsayan daha genel bir anlam taşımaktadır. Bununla birlikte, bu pasaj ile İsrailoğulları'nın karşı karşıya bulundukları “sınav”a yapılan önceki atıf arasında ince bir bağlantı bulunmaktadır. Çünkü İkinci Mâbed'in yıkılmasına ve Roma İmparatoru Titus tarafından dağıtılmalarına kadar geçen zamanda, Sadukîler olarak bilinen Yahudiler arasındaki din adamları aristokrasisinin, yeniden dirilme, öteki dünyadaki ilahî yargılanma ve hayat sürme kavramlarını açıkça inkar ettikleri ve tamamen materyalist bir hayat görüşünü savundukları, tarihî bir gerçektir.


Ahmed Raza Khan: Mohammed Aqib Qadri: 44:35
"There is nothing except our dying just once, and we will not be raised."

Elmalılı-orijinal 44:35. ilk ölümümüzden ilerisi yok ve biz yeniden neşrolunacak değiliz

Elmalılı 44:35 - "Bizim ilk ölümümüzden başka bir şey yoktur. Biz tekrar diriltilecek değiliz.

DiyanetMeali 44:34-36. Doğrusu inkarcılar, "Olum bir defadır, tekrar diriltilmeyeceğiz. Eğer doğru sözlü iseniz bize babalarımızı getirsenize" derler.

DiyanetVakfı 44:35. "İlk ölümümüzden sonra bir şey yoktur. Biz diriltilecek değiliz."

Ömer.N.Bilmen 44:35 «Bu başka değil, ancak ilk ölmemizden ibaret ve biz yeniden neşrolunacaklar değiliz».

SuatYıldırım 44:34-36 – (Mekke müşrikleri ise), derler ki: “Biz bir kere öldük mü iş biter, artık dirilmemiz mümkün değil. Ama siz dirilme iddianızda tutarlı iseniz, daha önce gelip geçmiş atalarımızı diriltin de görelim!”

İbni Kesir 44:35 O, ilk ölümümüzden başkası değildir. Ve biz, diriltilip kaldırılacaklar da değiliz.

Muhammed Esed 44:35 “Bu [önümüzde bulunan,] bizim ilk [ve tek] ölümümüzdür, [Dipnot 18] ve hayata yeniden döndürülmeyeceğiz.
[Dipnot 18] Yani, “arkasında başka bir şey olmayan son ölümdür”.


Ahmed Raza Khan: Mohammed Aqib Qadri: 44:36
"Therefore bring back our forefathers, if you are truthful!"

Elmalılı-orijinal 44:36. Haydi getirin babalarımızı doğru iseniz

Elmalılı 44:36 - Eğer siz doğru söyleyen kimselerseniz babalarınızı bize getirin."

DiyanetMeali 44:34-36. Doğrusu inkarcılar, "Olum bir defadır, tekrar diriltilmeyeceğiz. Eğer doğru sözlü iseniz bize babalarımızı getirsenize" derler.

DiyanetVakfı 44:36. " Doğru söylüyorsanız, atalarımızı getirin."

Ömer.N.Bilmen 44:36 «Haydi eğer siz sâdıklar oldu iseniz, babalarımızı getiriveriniz.»

SuatYıldırım 44:34-36 – (Mekke müşrikleri ise), derler ki: “Biz bir kere öldük mü iş biter, artık dirilmemiz mümkün değil. Ama siz dirilme iddianızda tutarlı iseniz, daha önce gelip geçmiş atalarımızı diriltin de görelim!”

İbni Kesir 44:36 Doğru sözlüler iseniz; bize babalarımıza getirsenize.

Muhammed Esed 44:36 O halde, eğer iddianızda haklı iseniz atalarımızı [şahit olarak] getirin!” [Dipnot 19]
[Dipnot 19] Yani, “atalarımızı yeniden hayata döndürün ve bir öteki dünyanın var olduğuna tanıklık yapmalarını sağlayın.” Bu müstehzî talep, inkarcıların 43:22 ve 23'de zikredilen şu sözleriyle aynı mahiyettedir: “Biz atalarımızı bir inanç üzerinde bulduk ve ancak onların izinden giderek doğru yolu buluruz!” Böylece, sonuçta, atalarının öteki dünyaya inanmadıkları gerçeği, onlar için, bugüne kadar hiç kimsenin hayata geri dönüp yeniden dirilme hakikatini teyid etmediği gerçeği kadar etkili ve ikna edici bir delildir.


Ahmed Raza Khan: Mohammed Aqib Qadri: 44:37
Are they better, or the people of Tubba? And those who were before them? We destroyed them; they were indeed criminals.

Elmalılı-orijinal 44:37. Ya onlar mı hayırlı? Yoksa Tübbain kavmı ve onlardan evvelkilermi? Hep onları helâk ettik, çünkü mücrim idiler

Elmalılı 44:37 - Onlar mı daha hayırlıdır, yoksa Tükba kavmi ile onlardan öncekiler mi? Biz onların hepsini de helak ettik. Çünkü onlar suçluydular.

DiyanetMeali 44:37. Bunlar mı daha üstün yoksa Tubba milleti ve onlardan öncekiler mi? Onları yok etmişizdir, çünkü onlar suçlu idiler.

DiyanetVakfı 44:37. Bunlar mı daha hayırlı, yoksa Tübba' kavmi ile onlardan öncekiler mi? Onları yok ettik, çünkü onlar suçlu idiler.

Ömer.N.Bilmen 44:37 Ya onlar mı hayırlı yoksa Tubba' kavmi mi? Ve kendilerinden evvel olanlar mı? Onları helâk ettik, şüphe yok ki onlar günahkârlar idiler.

SuatYıldırım 44:37 – Onlar mı daha güçlü kuvvetli, yoksa Tübba’ halkı ve onlardan önceki toplumlar mı? Belli ki onlar daha güçlü idiler. Ama ağır suçlar işlediklerinden imha ettik onları!

İbni Kesir 44:37 Bunlar mı daha hayırlı, yoksa Tübba kavmi ile onlardan evvel gelenler mi? Biz, onları helak ettik. Muhakkak ki onlar, mücrimler idiler.

Muhammed Esed 44:37 Yoksa onlar, [aynı] günahları işlediklerinden dolayı yok ettiğimiz Tubbe‘ halkından ve onlardan önce yaşamış olanlardan daha mı iyiydiler? [Dipnot 20]
[Dipnot 20] “Tubbe‘” adı, bütün Güney Arabistan'ı yüzyıllar boyu yönetmiş ve sonuçta M.S. 4. yüzyılda Habeşliler tarafından devrilmiş olan güçlü Himyer krallarına takılan bir addır. Bunlar, Kur’an'ın başka bir yerinde (50:14), yeniden dirilme ve Allah'ın yargılaması hakikatini inkar eden bir topluluk olarak zikredilmiştir.


Ahmed Raza Khan: Mohammed Aqib Qadri: 44:38
And We did not create the heavens and the earth, and all that is between them, just for play.

Elmalılı-orijinal 44:38. Ve biz o Göklerle Yeri ve aralarındakileri oyunculukla yaratmadık

Elmalılı 44:38 - Biz gökleri, yeri ve ikisi arasındakileri bir oyun ve eğlence olsun diye yaratmadık.

DiyanetMeali 44:38. Biz gökleri, yeri ve ikisinin arasında bulunanları oyun olsun diye yaratmadık.

DiyanetVakfı 44:38. Biz gökleri, yeri ve bunlar arasında bulunanları, oyun ve eğlence olsun diye yaratmadık.

Ömer.N.Bilmen 44:38 Ve gökte ve yerde ve onların arasında olanları oyuncular olarak yaratmadık.

SuatYıldırım 44:38 – Biz gökleri, yeri ve ikisinin arasındaki varlıkları eğlenmek için yaratmadık!

İbni Kesir 44:38 Biz; gökleri, yeri ve ikisinin arasındakileri oyun ve oyalanma olsun diye yaratmadık.

Muhammed Esed 44:38 İşte [böyle:] Biz gökleri ve yeri ve ikisi arasında bulunan her şeyi sırf bir oyun olsun diye yaratmadık. [Dipnot 21]
[Dipnot 21] Yani, anlamsız veya amaçsız şekilde (karş 21:16) -eğer bir öteki dünya olmasaydı insanın yeryüzündeki hayatı kesinlikle anlamsız hale gelirdi ve böylece hem yukarıdaki hem de bir sonraki ifade ile çelişirdi: “bunların hiç birini [derunî bir] hakikatten yoksun yaratmış değiliz”.


Ahmed Raza Khan: Mohammed Aqib Qadri: 44:39
We did not create them except with the truth, but most of them do not know.

Elmalılı-orijinal 44:39. İkisini de ancak hak sebebiyle yarattık ve lâkin pek çokları bilmezler

Elmalılı 44:39 - Biz onları hak ve hikmetle yarattık. Fakat onların çoğu bunu bilmezler.

DiyanetMeali 44:39. Biz onları, ancak ve ancak gerektiği gibi yarattık, ama insanların çoğu bilmezler.

DiyanetVakfı 44:39. Onları sadece gerçek bir sebeple yarattık. Fakat onların çoğu bilmiyorlar.

Ömer.N.Bilmen 44:39 İkisini de yaratmadık, ancak Hakk'a mukarin olarak yarattık, fakat onların birçokları bilmezler.

SuatYıldırım 44:39 – Evet, onları hak ve hikmetle, ciddî maksat ve gayelerle yarattık, ama onların çoğu bunu anlamazlar.

İbni Kesir 44:39 Biz; onları, ancak hak ile yarattık. Ne var ki onların çoğu, bilmezler.

Muhammed Esed 44:39 Bunların hiç birini [derunî bir] hakikatten yoksun yaratmış değiliz: [Dipnot 22] ama çoğu bunu anlamaz.
[Dipnot 22] Bkz. 10:5, not 11. [10:5 not 11: Lafzen, “Allah bunu ancak hak olarak yaratmıştır” yani, her yanıyla hikmetli olan küllî bir planla uyumlu olarak belli bir amacı gerçekleştirmek üzere (Zemahşerî, Beğavî, Râzî): evrende bilfiil (existent) ya da bilkuvve (potential) var olan soyut ya da somut her şeyin anlamlı olduğuna, belli bir amaca dayandığına; hiçbir şeyin “tesadüfî” olmadığına işaret eden bir ifade. Karş. 3:191 -“Ey Rabbimiz! Sen bunları[n hiçbirini] anlamsız ve amaçsız (bâtılen) yaratmadın”; ve 38:27 -“Biz, hakikati inkar edenlerin sandığı (zann) gibi, göğü ve yeri ve ikisi arasındaki şeyleri bir amaç ve anlamdan yoksun yaratmadık”. ]


Ahmed Raza Khan: Mohammed Aqib Qadri: 44:40
Indeed the Day of Decision is the appointment for all of them.

Elmalılı-orijinal 44:40. Haberiniz olsun ki o fasıl günü hepinizin mikatıdır

Elmalılı 44:40 - Şüphesiz ki hakkı batıldan ayırd etme günü onların hepsinin bir araya toplanacağı gündür.

DiyanetMeali 44:40. Doğrusu hüküm günü hepsinin bir arada bulunacağı gündür.

DiyanetVakfı 44:40. Şüphesiz (hakkı bâtıldan ayıran) hüküm günü, hepsinin bir arada buluşacağı gündür.

Ömer.N.Bilmen 44:40 Şüphe yok ki, o ayırış günü onların cümleten mev'id olan vakitleridir.

SuatYıldırım 44:40 – Muhakkak ki bütün hesapların görüleceği o karar günü, hepsinin buluşacağı gündür.

İbni Kesir 44:40 Muhakkak ki ayırdetme günü, hepsinin bir arada bulunacağı vakittir.

Muhammed Esed 44:40 GERÇEK ŞU Kİ, [doğru ile yanlış arasında] Karar Günü, onların tümü için belirlenmiş olan bir gündür: [Dipnot 23]
[Dipnot 23] Bkz. 77:13, not 6. [77:13 not 6: Bu, her zaman Kıyamet Günü'ne işaret eden yevmu'l-fasl ifadesinin kronolojik olarak Kur’an'da ilk geçtiği yerdir (karş. 37:21, 44:40, 78:17 ve bu surenin 38. ayeti): yeniden dirildiğinde insanın kendisine ve geçmişteki eylem ve tavırlarının gerisindeki sebep ve saiklere mükemmel, kusursuz bir bakış açısı kazanacağını sık sık tekrarlayan Kur’ânî ifadeye telmîh (karş. 69:1 ve ilgili not 1). [69:1 not 1: Yani, Kıyamet ve Hesap Günü. O Gün insan, geçmiş hayatının mahiyetini hakkıyla anlayacak ve bütün aldatmacalardan uzak şekilde, kendisini olduğu gibi görecek; geçmişteki bütün eylemlerinin -ve böylece ahiretteki kaderinin- gerçek anlamı kendisine gözlerini kör edercesine gösterilecektir. (Karş. 37:19, 39:68'in son cümlesi ve 50:21-22.)]]


Ahmed Raza Khan: Mohammed Aqib Qadri: 44:41
The day on which, no friends will benefit each other at all, nor will they be helped. (Except those who are pious - see verse 43:67)

Elmalılı-orijinal 44:41. O gün ki yar yardan bir şey def'edemez ve bir taraftan yardım da olunmazlar.

Elmalılı 44:41 - O gün dostun dosta hiçbir faydası olmaz. Onlara yardım da edilmez.

DiyanetMeali 44:41. O gün, dostun dosta hiçbir faydası olmaz, yardım da görmezler.

DiyanetVakfı 44:41. O gün, dostun dosta hiçbir faydası olmaz, kendilerine yardım da edilmez.

Ömer.N.Bilmen 44:41 O gün bir dost, bir dosttan hiçbir şeyi bertaraf edemez ve onlar yardım da olunmazlar.

SuatYıldırım 44:41-42 – O gün dost dosta fayda veremez. Allah’ın merhametine mazhar olanlar dışında, kimseye yardım da edilmez. O, gerçekten azîzdir, rahîmdir (üstün kudret sahibidir, merhamet ve ihsanı boldur). [23,101; 70,10-11]

İbni Kesir 44:41 O gün; dostun dosta hiç bir yardımı olmaz, yardım da görmezler.

Muhammed Esed 44:41 ki o Gün hiç kimsenin arkadaşına bir hayrı dokunmayacak ve hiç kimse bir yardım görmeyecektir,


Ahmed Raza Khan: Mohammed Aqib Qadri: 44:42
Except those upon whom Allah has mercy; indeed He only is the Most Honourable, the Most Merciful.

Elmalılı-orijinal 44:42. Ancak Allahın rahmetiyle yarlıgadığı başka, çünkü o öyle azîz öyle rahîmdir

Elmalılı 44:42 - Ancak Allah'ın merhamet ettiği kimseler böyle değildir. Şüphesiz ki Allah çok güçlüdür, çok merhamet edicidir.

DiyanetMeali 44:42. Yalnız, Allah'ın merhamet ettiği kimseler bunların dışındadır. O, şüphesiz güçlüdür, merhametlidir.*

DiyanetVakfı 44:42. Ancak Allah'ın merhamet ettiği kimseler böyle değildir. Şüphesiz O, üstündür, merhametlidir.

Ömer.N.Bilmen 44:42 Allah'ın rahmet ettiği kimse müstesna. Şüphe yok ki o Allah, azîzdir, rahîmdir.

SuatYıldırım 44:41-42 – O gün dost dosta fayda veremez. Allah’ın merhametine mazhar olanlar dışında, kimseye yardım da edilmez. O, gerçekten azîzdir, rahîmdir (üstün kudret sahibidir, merhamet ve ihsanı boldur). [23,101; 70,10-11]

İbni Kesir 44:42 Ancak Allah'ın merhamet ettiği müstesna. Muhakkak ki O; Aziz, Rahim olanın kendisidir.

Muhammed Esed 44:42 Allah'ın rahmetini ve şefkatini bağışladığı kimseler hariç: yalnız O, kudret sahibidir, rahmet kaynağıdır.


Ahmed Raza Khan: Mohammed Aqib Qadri: 44:43
Indeed the tree of Zaqqum, -

Elmalılı-orijinal 44:43. Şübhesiz o zakkum ağacı,

Elmalılı 44:43 - Gerçekten zakkum ağacı,

DiyanetMeali 44:43-46. Doğrusu günahkarların yiyeceği zakkum ağacıdır; karınlarda suyun kaynaması gibi kaynayan, erimiş maden gibidir.

DiyanetVakfı 44:43. Şüphesiz zakkum ağacı,

Ömer.N.Bilmen 44:43-4 Muhakkak ki, o zakkûm ağacı. Çok günahkâr olanın ta-amıdır.

SuatYıldırım 44:43-44 – Muhakkak ki zakkum ağacı, günahkârların yiyeceğidir.

İbni Kesir 44:43 Doğrusu zakkum ağacı;

Muhammed Esed 44:43 Gerçek şu ki, [öteki dünyada] ölümcül meyve ağacı [Dipnot 24]
[Dipnot 24] Bkz. sure 37, not 22. [Sure 37 not 22: Dilbilim otoritelerine göre zakkûm ismi (ki bunun dışında 44:43 ve 56:52. ayetlerde de geçmektedir) herhangi bir “öldürücü gıda”yı ifade eder; bu sebeple cehennemin bir sembolü olarak şeceratu'z-zakkûm'un en uygun karşılığı “ölümcül meyve ağacı” (ki 17:60'da zikredilen “Kur’an'daki lânetlenmiş ağaç” ile eş anlamlıdır) olabilir ve Kur’an'ın “cehennem” olarak tanımladığı öteki dünya azabının kişinin yeryüzünde işlediği kötü fiillerin bir meyvesinden -yani, organik sonucundan- başka bir şey olmadığı gerçeğine işaret eder.]


Ahmed Raza Khan: Mohammed Aqib Qadri: 44:44
Is the food of the sinners.

Elmalılı-orijinal 44:44. çok vebal yüklenenin yemeğidir.

Elmalılı 44:44 - Günahkârların yemeğidir.

DiyanetMeali 44:43-46. Doğrusu günahkarların yiyeceği zakkum ağacıdır; karınlarda suyun kaynaması gibi kaynayan, erimiş maden gibidir.

DiyanetVakfı 44:44. Günahkârların yemeğidir.

Ömer.N.Bilmen 44:43-4 Muhakkak ki, o zakkûm ağacı. Çok günahkâr olanın ta-amıdır.

SuatYıldırım 44:43-44 – Muhakkak ki zakkum ağacı, günahkârların yiyeceğidir.

İbni Kesir 44:44 Günahkarların yiyeceğidir.

Muhammed Esed 44:44 günahkarların [Dipnot 25] gıdası olacaktır:
[Dipnot 25] Esîm (lafzen, “günahkar kişi”) terimi, burada yeniden dirilmenin ve Allah'ın yargılamasının, başka bir deyişle, insanın yaratılışındaki bütün anlamın ve amacın bilinçli olarak inkarına işaret eden özel bir anlama sahiptir.


Ahmed Raza Khan: Mohammed Aqib Qadri: 44:45
Like molten copper; it churns in their bellies.

Elmalılı-orijinal 44:45. Pota gibi karınlarında kaynar.

Elmalılı 44:45 - O pota gibi karınlarda kaynar.

DiyanetMeali 44:43-46. Doğrusu günahkarların yiyeceği zakkum ağacıdır; karınlarda suyun kaynaması gibi kaynayan, erimiş maden gibidir.

DiyanetVakfı 44:45. O, karınlarda maden eriyiği kaynar.

Ömer.N.Bilmen 44:45 Erimiş bakır gibi, karınlar içinde kaynar.

SuatYıldırım 44:45-46 – Kaynar su nasıl fokurdarsa, o da erimiş maden gibi karınlarında fokurdar.

İbni Kesir 44:45 Erimiş maden gibidir. Karınlarında kaynar,

Muhammed Esed 44:45 tıpkı karın boşluğunda kaynayan sıvı kurşun gibi,


Ahmed Raza Khan: Mohammed Aqib Qadri: 44:46
Like the churning of boiling water.

Elmalılı-orijinal 44:46. Hamîm kaynar gibi.

Elmalılı 44:46 - O, kızgın bir sıvının kaynaması gibidir.

DiyanetMeali 44:43-46. Doğrusu günahkarların yiyeceği zakkum ağacıdır; karınlarda suyun kaynaması gibi kaynayan, erimiş maden gibidir.

DiyanetVakfı 44:46. Sıcak suyun kaynaması gibi .

Ömer.N.Bilmen 44:46 Son derece sıcak suyun kaynaması gibi.

SuatYıldırım 44:45-46 – Kaynar su nasıl fokurdarsa, o da erimiş maden gibi karınlarında fokurdar.

İbni Kesir 44:46 Suyun kaynaması gibi.

Muhammed Esed 44:46 tıpkı kabaran yakıcı ümitsizlik [Dipnot 26] gibi.
[Dipnot 26] Hamîm'in bu mecazî anlamı için bkz. sure 6, not 62. [Sure 6 not 6: Yani, Hesap Günü gelmiş olurdu -çünkü, yalnızca o zaman, melek olarak tanımlanan güçler kendilerini insana gerçek şekilleriyle gösterecekler ve onun kavrayış alanı içine gireceklerdir. (Karş. 2:210'daki benzer pasaj.) ]


Ahmed Raza Khan: Mohammed Aqib Qadri: 44:47
"Seize him, and forcibly drag him right to the blazing fire."

Elmalılı-orijinal 44:47. Tutun onu da yaka paça doğru Cehennemin ortasına sürükleyin.

Elmalılı 44:47 - Allah meleklere şöyle emreder. "Şunu tutun da Cehennem'in ortasına sürükleyin."

DiyanetMeali 44:47-50. "Suçluyu yakalayın, cehennemin ortasına sürükleyin, sonra başına azap olarak kaynar su dökün" denir, sonra ona: "Tad bakalım, hani şerefli olan, değerli olan yalnız sendin. İşte bu, şüphelenip durduğunuz şeydir" denir.

DiyanetVakfı 44:47. (Allah zebânilere emreder): Tutun onu! Cehennemin ortasına sürükleyin!

Ömer.N.Bilmen 44:47 Onu tutun da cehennemin tâ ortasına sürükleyin.

SuatYıldırım 44:47-50 – Allah Zebanîlere: “Tutun onu da, buyurur, cehennemin ta ortasına sürükleyin.Sonra da başının üstünden kaynar su dökün!”ve deyin ki: “Tat bakalım! Hani üstündün, kudretliydin, asildin!”İşte hakkında şüphe ve mücadele ettiğiniz o gerçek budur. [52,13-15]

İbni Kesir 44:47 Yakalayın onu, cehennemin ortasına sürükleyin.

Muhammed Esed 44:47 [Ve emir gelecektir:] “Onu yakalayın [ey cehennem güçleri,] ve yanan ateşin ortasına sürükleyin;


Ahmed Raza Khan: Mohammed Aqib Qadri: 44:48
"Then pour on his head the punishment of boiling water."

Elmalılı-orijinal 44:48. Sonra da başının üstüne hamîm azâbından dökün.

Elmalılı 44:48 - "Sonra onun başının üstüne kaynar su azabından dökün."

DiyanetMeali 44:47-50. "Suçluyu yakalayın, cehennemin ortasına sürükleyin, sonra başına azap olarak kaynar su dökün" denir, sonra ona: "Tad bakalım, hani şerefli olan, değerli olan yalnız sendin. İşte bu, şüphelenip durduğunuz şeydir" denir.

DiyanetVakfı 44:48. Sonra başına azap olarak kaynar su dökün!

Ömer.N.Bilmen 44:48-49 Sonra başının üstüne o pek kaynar su azabından dökün. (Deyin ki) «Tad! Şüphe yok, sen (zûm ediyordun ki) pek kuvvetli, pek âlicenap olan sensin.»

SuatYıldırım 44:47-50 – Allah Zebanîlere: “Tutun onu da, buyurur, cehennemin ta ortasına sürükleyin.Sonra da başının üstünden kaynar su dökün!”ve deyin ki: “Tat bakalım! Hani üstündün, kudretliydin, asildin!”İşte hakkında şüphe ve mücadele ettiğiniz o gerçek budur. [52,13-15]

İbni Kesir 44:48 Sonra azab olarak başına kaynar su dökün.

Muhammed Esed 44:48 sonra başının üstüne yakıcı ümitsizliğin acısını boşaltın!


Ahmed Raza Khan: Mohammed Aqib Qadri: 44:49
Saying "Taste it! Indeed you only are the most honourable, the dignified!"

Elmalılı-orijinal 44:49. Dat bakalım deyin: çünkü sen azîzdin, kerîmdin.

Elmalılı 44:49 - Ona şöyle denir! "Tat bakalım azabı! hani sen kendine göre çok güçlü ve çok üstündün.

DiyanetMeali 44:47-50. "Suçluyu yakalayın, cehennemin ortasına sürükleyin, sonra başına azap olarak kaynar su dökün" denir, sonra ona: "Tad bakalım, hani şerefli olan, değerli olan yalnız sendin. İşte bu, şüphelenip durduğunuz şeydir" denir.

DiyanetVakfı 44:49. (Ve deyin ki:) Tat bakalım. Hani sen kendince üstündün, şerefliydin!

Ömer.N.Bilmen 44:48-49 Sonra başının üstüne o pek kaynar su azabından dökün. (Deyin ki) «Tad! Şüphe yok, sen (zûm ediyordun ki) pek kuvvetli, pek âlicenap olan sensin.»

SuatYıldırım 44:47-50 – Allah Zebanîlere: “Tutun onu da, buyurur, cehennemin ta ortasına sürükleyin.Sonra da başının üstünden kaynar su dökün!”ve deyin ki: “Tat bakalım! Hani üstündün, kudretliydin, asildin!”İşte hakkında şüphe ve mücadele ettiğiniz o gerçek budur. [52,13-15]

İbni Kesir 44:49 Tad bakalım; hani güçlü olan, değerli olan yalnız sendin?

Muhammed Esed 44:49 Bunları tat ey [yeryüzünde] kendini böyle kudret sahibi, böyle üstün gören! [Dipnot 27]
[Dipnot 27] Lafzen, “zaten sen, ... idin” -ölümden sonra hayatın devamına ve bu sebeple insanın Allah'a karşı nihaî sorumluluğuna inançsızlıktan doğan kibirlenme günahına bir işaret. (Karş. 96:6-7 -“şüphe yok ki insan ne zaman kendisini yeterli görse fütursuzca azar”- ve ilgili not 4. [96:6-7 not 4: Lafzen, “dönüş (er-ruc‘â) Rabbinedir”. Bu isim, burada iki anlamda kullanılmıştır: “herkes mutlaka hesap için Allah'ın huzuruna getirilecektir” ve “var olan her şey asıl kaynağı olan Allah'a geri dönecektir”. Nihaî analizde, 6-8. ayetlerde ifade edilen düşünce, insanın kendine yeterli olduğu ve dolayısıyla “kendi kaderinin efendisi” olduğu şeklindeki küstahça iddiayı saçma görerek reddeder; ayrıca bütün ahlakî kavramların -iyi ile kötü, doğru ile eğri arasındaki ayrım ölçülerinin- insanın bir Üstün Güc'e karşı sorumluluğu kavramı ile kopmaz şekilde bağlı olduğuna işaret eder: başka bir deyişle, “ahlakîlik” kavramı, böyle bir sorumluluk hissine -ister bilinçli isterse bilinç altında olsun- dayanmadığı zaman bütün anlamını kaybeder.])


Ahmed Raza Khan: Mohammed Aqib Qadri: 44:50
"Indeed this is what you used to doubt about."

Elmalılı-orijinal 44:50. İşte o sizin şekk ve mücadele edip durduğunuz bu.

Elmalılı 44:50 - İşte sizin inkâr edip durduğunuz şey budur."

DiyanetMeali 44:47-50. "Suçluyu yakalayın, cehennemin ortasına sürükleyin, sonra başına azap olarak kaynar su dökün" denir, sonra ona: "Tad bakalım, hani şerefli olan, değerli olan yalnız sendin. İşte bu, şüphelenip durduğunuz şeydir" denir.

DiyanetVakfı 44:50. İşte bu, şüphelenip durduğunuz şeydir.

Ömer.N.Bilmen 44:50 «Şüphe yok ki, işte bu, kendisinde şekk eder olduğunuz şeydir.»

SuatYıldırım 44:47-50 – Allah Zebanîlere: “Tutun onu da, buyurur, cehennemin ta ortasına sürükleyin.Sonra da başının üstünden kaynar su dökün!”ve deyin ki: “Tat bakalım! Hani üstündün, kudretliydin, asildin!”İşte hakkında şüphe ve mücadele ettiğiniz o gerçek budur. [52,13-15]

İbni Kesir 44:50 İşte bu; doğrusu şüphelenip durduğunuz şeydir.

Muhammed Esed 44:50 İşte siz [hakikat inkarcı]larının sorguladığı şey [Dipnot 28] budur!”
[Dipnot 28] Yani, ölümden sonra hayatın devamı.


Ahmed Raza Khan: Mohammed Aqib Qadri: 44:51
Indeed the pious are in a place of peace.

Elmalılı-orijinal 44:51. Elbette müttekiler emîn bir makamda.

Elmalılı 44:51 - Şüphesiz ki kötülükten sakınanlar güvenli bir makamdadırlar.

DiyanetMeali 44:51-52. Allah'a karşı gelmekten sakınmış olanlar ise, güvenli bir yerde, bahçelerde ve pınar başlarındadırlar.

DiyanetVakfı 44:51. Müttakîler ise hakikaten güvenilir bir makamdadırlar.

Ömer.N.Bilmen 44:51 Muttakîler ise muhakkak ki, bir emin makamdadırlar.

SuatYıldırım 44:51-57 – Müttakiler güvenli bir makamdadırlar:Bahçelerde ve pınar başlarındadırlar.İnce ipekten ve parlak atlastan elbiseler giymiş olarak karşılıklı otururlar.Hem Biz onları güzel gözlü hurilerle evlendiririz.Onlar canlarının çektiği her meyveden rahatlıkla isterler.İlk ölüm dışında artık orada ölüm tatmazlar.Allah kendilerini, tarafından bir lütuf eseri olarak cehennem azabından korur.İşte en büyük mutluluk, en büyük başarı budur!

İbni Kesir 44:51 Müttakiler ise; muhakkak ki emin bir makamdadırlar.

Muhammed Esed 44:51 [Buna karşılık,] Allah'a karşı sorumluluk bilinci duyanlar, kendilerini emniyet içinde bulacaklardır,


Ahmed Raza Khan: Mohammed Aqib Qadri: 44:52
In Gardens and water-springs.

Elmalılı-orijinal 44:52. Cennetlerde pınar başlarında.

Elmalılı 44:52 - Bahçelerde ve pınar başlarındadırlar.

DiyanetMeali 44:51-52. Allah'a karşı gelmekten sakınmış olanlar ise, güvenli bir yerde, bahçelerde ve pınar başlarındadırlar.

DiyanetVakfı 44:52. Bahçelerde ve pınar başlarındadırlar.

Ömer.N.Bilmen 44:52-3 Cennetlerde ve pınarlardadırlar. Karşı karşıya oldukları halde atlastan, parlak ipekten (libaslar) giyineceklerdir.

SuatYıldırım 44:51-57 – Müttakiler güvenli bir makamdadırlar:Bahçelerde ve pınar başlarındadırlar.İnce ipekten ve parlak atlastan elbiseler giymiş olarak karşılıklı otururlar.Hem Biz onları güzel gözlü hurilerle evlendiririz.Onlar canlarının çektiği her meyveden rahatlıkla isterler.İlk ölüm dışında artık orada ölüm tatmazlar.Allah kendilerini, tarafından bir lütuf eseri olarak cehennem azabından korur.İşte en büyük mutluluk, en büyük başarı budur!

İbni Kesir 44:52 Bahçelerde ve pınar başlarında.

Muhammed Esed 44:52 bahçeler ve pınarlar arasında,


Ahmed Raza Khan: Mohammed Aqib Qadri: 44:53
They will be dressed in fine silk and embroidery, facing one another (on thrones).

Elmalılı-orijinal 44:53. Sündüs ve istebraktan elbiseler giyerek karşı karşıya.

Elmalılı 44:53 - Onlar ince ipekten ve parlak atlastan elbiseler giyerek karşılıklı olarak otururlar.

DiyanetMeali 44:53. İnce ipekten ve parlak atlastan giyinerek karşılıklı otururlar.

DiyanetVakfı 44:53. İnce ipekten ve parlak atlastan giyerek karşılıklı otururlar.

Ömer.N.Bilmen 44:52-3 Cennetlerde ve pınarlardadırlar. Karşı karşıya oldukları halde atlastan, parlak ipekten (libaslar) giyineceklerdir.

SuatYıldırım 44:51-57 – Müttakiler güvenli bir makamdadırlar:Bahçelerde ve pınar başlarındadırlar.İnce ipekten ve parlak atlastan elbiseler giymiş olarak karşılıklı otururlar.Hem Biz onları güzel gözlü hurilerle evlendiririz.Onlar canlarının çektiği her meyveden rahatlıkla isterler.İlk ölüm dışında artık orada ölüm tatmazlar.Allah kendilerini, tarafından bir lütuf eseri olarak cehennem azabından korur.İşte en büyük mutluluk, en büyük başarı budur!

İbni Kesir 44:53 İnce ipekten ve parlak atlastan giyerler, karşılıklı otururlar.

Muhammed Esed 44:53 ipek ve altından giysiler içinde birbirlerine [sevgiyle] yaklaşarak. [Dipnot 29]
[Dipnot 29] Cennet'teki hayatın bu belirli temsîlleri için bkz. 18:31, not 41. [18:31 not 41: Ahiretteki mutluluk-esenlik durumuna ilişkin diğer bütün Kur’ânî betimlemeler (tasvirler) gibi, inananların altın bilezik takıp ipekli giysiler giyeceklerini (karş. 22:23, 35:33 ve 76:21'deki benzer pasajlar), yumuşak divanlarda (erâik) oturacaklarını ifade eden yukarıdaki atıf da inananların dünya hayatında inançlarının gereği olarak ortaya koydukları fedakarca davranışların bir sonucu olarak kendilerine bahşedilecek olan ebedî hayatın görkemini, canlılığını ve rahatlığını (sırayla “altın takılar, yeşil ipekli işlemeli giysiler ve yumuşak divanlar” gibi sembollerle) betimleyen bir temsîl olduğu aşikardır. Râzî, cennete ilişkin anlatımdaki bu simgeselliğe işaret ederken, yukarıdaki cümlenin iki bölümü arasındaki kuruluş farkına dikkat çekmektedir; şöyle ki: cümlenin ilk kısmı edilgen yapıda (“orada onlara altın bilezikler takılacak”), ikinci kısmı ise etken yapıdadır (“... giysiler giyecekler, oturacaklar”). Râzî'ye göre etken fiille ifade edilen bölüm iyilerin kendi dürüst ve erdemli yapıp-etmeleriyle hak ettikleri karşılığı; edilgen fiille ifade edilen bölümün ise, onların kendi emeklerinin üstünde ve ötesinde, Allah tarafından kendilerine bir lütuf ve armağan olarak bahşedilecek olan şeyleri îma etmektedir.]


Ahmed Raza Khan: Mohammed Aqib Qadri: 44:54
So it is; and We have wedded them to maidens with gorgeous eyes.

Elmalılı-orijinal 44:54. Evet böyle, hem onları iri gözlü hurîlerle tezvic de etmişizdir.

Elmalılı 44:54 - İşte böyle, biz onları ayrıca iri siyah gözlü hurilerle evlendiririz.

DiyanetMeali 44:54. Bu böyledir; onları iri siyah gözlü hurilerle eşlendiririz.

DiyanetVakfı 44:54. İşte böyle. Bunun yanısıra biz onları, iri gözlü hûrilerle evlendiririz.

Ömer.N.Bilmen 44:54 İşte böyledir ve onları gözleri iri, elbiseleri tertemiz, renkleri beyaz cariyeler ile evlendirdik.

SuatYıldırım 44:51-57 – Müttakiler güvenli bir makamdadırlar:Bahçelerde ve pınar başlarındadırlar.İnce ipekten ve parlak atlastan elbiseler giymiş olarak karşılıklı otururlar.Hem Biz onları güzel gözlü hurilerle evlendiririz.Onlar canlarının çektiği her meyveden rahatlıkla isterler.İlk ölüm dışında artık orada ölüm tatmazlar.Allah kendilerini, tarafından bir lütuf eseri olarak cehennem azabından korur.İşte en büyük mutluluk, en büyük başarı budur!

İbni Kesir 44:54 İşte böyle. Onları iri siyah gözlülerle evlendiririz.

Muhammed Esed 44:54 İşte böyle olacak. Ve Biz onları güzel gözlü saf ve temiz eşler ile [Dipnot 30] birleştireceğiz.
[Dipnot 30] Hûrin ‘înin deyiminin “güzel gözlü saf ve temiz eşler” olarak çevrilmesi konusunda bkz. sure 56, not 8 ve 13. [Sure 56 not 13: Yahut: “[onlar] yükseltilmiş sedirler [üzerinde uzanacaklar].” Benim tercih ettiğim çeviri, en önde gelen bazı müfessirlerin kabul ettikleri çeviridir (mesela Beğavî, Zemahşerî, Râzî, Beydâvî vb.). Bunun iki gerekçesi vardır: birincisi, Klasik Arapça'da firâş terimi (lafzen “yatak” veya “sedir”) çoğunlukla mecazî olarak “kadın”ı veya “koca”yı anlatmak için kullanılır (Râğıb; ayrıca Kâmûs, Tâcu'l-‘Arûs, vb.); ikincisi, hemen arkasından gelen ayette Allah “onları (hunne) yenilenmiş bir hayatta tekrar var edeceği” ifadesinde bulunmaktadır. (Bu yorum çerçevesinde Zemahşerî, cennetin sakinlerinden “... onlar ve eşleri mutluluk içinde sedirlere uzanacaklar” şeklinde söz eden 36:56. ayeti de zikreder.) Şüphe yok ki “yüceltilmiş eşler” -yani nimeti hak edenlerin seviyesine yükseltilmiş olan eşler- yukarıdaki 22. ayette ve aynı zamanda 44:54, 52:20 ve 55:72'de zikredilen hûr ile özdeştir.] Zevc teriminin (lafzen “bir çift” yahut -metindeki bağlama göre- “çiftlerin biri”) zevvece geçişli fiilinde olduğu gibi (“çift kıldı” veya “bir kişiyi başka bir kişi ile birleştirdi”) her iki cinsi de kapsadığına dikkat edilmelidir.


Ahmed Raza Khan: Mohammed Aqib Qadri: 44:55
In it they will ask for all kinds of fruit, with safety.

Elmalılı-orijinal 44:55. Orada emniyyetler içinde her türlü yemişi çağırır getirtirler.

Elmalılı 44:55 - Onlar orada güven içinde her çeşit meyveyi isteyebilirler.

DiyanetMeali 44:55. Orada, güven içinde olarak her yemişi isteyebilirler.

DiyanetVakfı 44:55. Orada, güven içinde (canlarının çektiği) her meyveyi isterler.

Ömer.N.Bilmen 44:55 Orada her türlü meyveden eminler oldukları halde talep ederler.

SuatYıldırım 44:51-57 – Müttakiler güvenli bir makamdadırlar:Bahçelerde ve pınar başlarındadırlar.İnce ipekten ve parlak atlastan elbiseler giymiş olarak karşılıklı otururlar.Hem Biz onları güzel gözlü hurilerle evlendiririz.Onlar canlarının çektiği her meyveden rahatlıkla isterler.İlk ölüm dışında artık orada ölüm tatmazlar.Allah kendilerini, tarafından bir lütuf eseri olarak cehennem azabından korur.İşte en büyük mutluluk, en büyük başarı budur!

İbni Kesir 44:55 Orada emniyet içerisinde her meyveyi isteyebilirler.

Muhammed Esed 44:55 Orada, [cennette,] güven içinde, [geçmiş fiillerinin] [Dipnot 31] bütün meyvelerini [meşru şekilde] isteyip tadabilecekler;
[Dipnot 31] Karş. 43:73.


Ahmed Raza Khan: Mohammed Aqib Qadri: 44:56
They will not taste death again in it, except their former death; and Allah has saved them from the punishment of fire.

Elmalılı-orijinal 44:56. İlk ölümden başka ölüm datmazlar. Korumuştur da onları o Cahîm azâbından

Elmalılı 44:56 - Onlar orada ilk ölümden başka bir ölüm tatmazlar. Allah onları cehennem azabından korumuştur.

DiyanetMeali 44:56-57. Orada, ilk ölümden başka bir ölüm tatmazlar. Rabbin lütfuyla onları cehennem azabından korumuştur. İşte büyük kurtuluş budur.

DiyanetVakfı 44:56. İlk tattıkları ölüm dışında, orada artık ölüm tatmazlar. Ve Allah onları cehennem azabından korumuştur (sürekli hayata kavuşmuşlardır).

Ömer.N.Bilmen 44:56 Orada ölümü tadmazlar, ilk ölüm müstesna ve onları cehennemin azabından korumuştur.

SuatYıldırım 44:51-57 – Müttakiler güvenli bir makamdadırlar:Bahçelerde ve pınar başlarındadırlar.İnce ipekten ve parlak atlastan elbiseler giymiş olarak karşılıklı otururlar.Hem Biz onları güzel gözlü hurilerle evlendiririz.Onlar canlarının çektiği her meyveden rahatlıkla isterler.İlk ölüm dışında artık orada ölüm tatmazlar.Allah kendilerini, tarafından bir lütuf eseri olarak cehennem azabından korur.İşte en büyük mutluluk, en büyük başarı budur!

İbni Kesir 44:56 Orada ilk ölümden başka bir ölüm tatmazlar. Ve onları cehennem azabından korumuştur.

Muhammed Esed 44:56 ve orada önceki ölümlerinden sonra [başka] bir ölüm tatmayacaklar. [Dipnot 32]
[Dipnot 32] Lafzen, “birinci [yani, önceki] ölümden başka” [yahut onun “ötesinde”] (karş. 37:58-59). Böylece Allah, onları yakıcı ateşin azabından korumuş olacaktır.


Ahmed Raza Khan: Mohammed Aqib Qadri: 44:57
By the munificence of your Lord; this is the great success.

Elmalılı-orijinal 44:57. Hepsi rabbından bir fadl olarak, işte budur ancak fevzi azîm

Elmalılı 44:57 - (Bunların hepsi) Rabbinden bir lütuf olarak (verilmiştir.) İşte büyük kurtuluş budur.

DiyanetMeali 44:56-57. Orada, ilk ölümden başka bir ölüm tatmazlar. Rabbin lütfuyla onları cehennem azabından korumuştur. İşte büyük kurtuluş budur.

DiyanetVakfı 44:57. (Bunlar) Rabbinden bir lütuf olarak (verilmiştir). İşte büyük kurtuluş budur.

Ömer.N.Bilmen 44:57 Rabbinden bir ihsan olarak. İşte budur, o pek büyük necât.

SuatYıldırım 44:51-57 – Müttakiler güvenli bir makamdadırlar:Bahçelerde ve pınar başlarındadırlar.İnce ipekten ve parlak atlastan elbiseler giymiş olarak karşılıklı otururlar.Hem Biz onları güzel gözlü hurilerle evlendiririz.Onlar canlarının çektiği her meyveden rahatlıkla isterler.İlk ölüm dışında artık orada ölüm tatmazlar.Allah kendilerini, tarafından bir lütuf eseri olarak cehennem azabından korur.İşte en büyük mutluluk, en büyük başarı budur!

İbni Kesir 44:57 Rabbından bir lutuf olarak. İşte bu, büyük kurtuluşun kendisidir.

Muhammed Esed 44:57 Rabbinizin bir lütfu bu: [Dipnot 33] ve en büyük zafer bu olacak!
[Dipnot 33] Yani onlara, kendilerine faydası olan rehberliği sunmak suretiyle: böylece, nihaî mutluluğa ulaşmak, Allah ile insan arasındaki ilişkinin ve insanın Allah ile birlikteliğinin bir sonucudur.


Ahmed Raza Khan: Mohammed Aqib Qadri: 44:58
And We have made this Qur'an easy in your language, for them to understand.

Elmalılı-orijinal 44:58. Biz onu sâde senin dilinle müyesser kıldık gerek ki iyi düşünsünler

Elmalılı 44:58 - Biz Kur'ân'ı senin dilinle indirip kolaylaştırdık. Umulur ki onlar öğüt alırlar.

DiyanetMeali 44:58-59. Biz, öğüt alırlar diye, Kuran'ı senin dilinde indirerek kolayca anlaşılmasını sağladık. Sen bekle, onlar da beklemektedirler.*

DiyanetVakfı 44:58. Biz onu (Kur'an'ı), öğüt alalar diye senin dilinde indirerek kolayca anlaşılmasını sağladık.

Ömer.N.Bilmen 44:58 Şüphe yok ki, onu (Kur'an-ı Mübîn'i) senin lisanınla kolaylaştırdık. Umulur ki onlar tefekkür ederler.

SuatYıldırım 44:58 – Biz Kur’ân’ı, insanlar iyi anlayıp ibret alsınlar diye, senin dilinle indirerek anlaşılmasını kolaylaştırdık.

İbni Kesir 44:58 Biz; onu, öğüt alsınlar diye senin dilinde indirerek kolayca anlaşılmasını sağladık.

Muhammed Esed 44:58 BÖYLECE [ey Peygamber,] Biz bu [ilahî kelâmı] senin kendi dilinde kolay anlaşılır kıldık ki, insanlar düşünüp ondan ders alabilsinler. [Dipnot 34]
[Dipnot 34] Bkz. 19:97, not 81. [19:97 not 81: İnsanın Allah'ın “kelime”sini ya da “sözü”nü dil dışı mahiyetiyle olduğu gibi kavraması kabil olmadığı için, ilahî mesaj insana her zaman kendi dilinde vahyedilmiştir (karş. 14:4 -“Biz her elçiyi ancak kendi halkının diliyle (vahyedilmiş) [bir mesajla] gönderdik”) ve her zaman insan zihninin kavrayabileceği kavramlarla ifade edilmiştir; bunun içindir ki, Hz. Peygamber'e indirilen mesaj için “senin kalbine indirdik” (2:97) yahut, “[ilahî vahiy/esin] onunla senin kalbine inmiştir” (26:193-194) buyurulmaktadır.]


Ahmed Raza Khan: Mohammed Aqib Qadri: 44:59
Therefore wait (O dear Prophet Mohammed - peace and blessings be upon him) - they too are waiting.

Elmalılı-orijinal 44:59. O halde gözet çünkü onlar gözetiyorlar

Elmalılı 44:59 - Artık sen onların başlarına gelecekleri bekle: Çünkü onlar da bekleyip durmaktadırlar.

DiyanetMeali 44:58-59. Biz, öğüt alırlar diye, Kuran'ı senin dilinde indirerek kolayca anlaşılmasını sağladık. Sen bekle, onlar da beklemektedirler.*

DiyanetVakfı 44:59. (Yine de inanmayanların başlarına gelecekleri) bekle; onlar da beklemektedirler.

Ömer.N.Bilmen 44:59 Artık gözet, şüphe yok ki, onlar gözeticilerdir.

SuatYıldırım 44:59 – O halde neticeyi bekle!Zaten onlar da senin başına bir felaket gelmesini can atarak beklemektedirler. [58,21; 40,51-52]

İbni Kesir 44:59 Öyleyse bekle, onlar da beklemektedirler.

Muhammed Esed 44:59 Öyleyse [geleceğin ne getireceğini] bekle: unutma, onlar da bekliyorlar. [Dipnot 35]
[Dipnot 35] Yani, onu ister bilsinler ister bilmesinler, Allah'ın iradesi yerine gelecektir.