Hz. Ebû Bekr zamanında yalancı peygamber Müseylimetü'l-Kezzâb'la yapılan Yemâme harbinde Kur’ân'ı bütün vecihleriyle (halleriyle, harfleriyle) ezberlemiş olan bir çok kurrâ sahâbî şehîd edildi. Bunların sayısı yetmişi aşıyor, bazı rivâyetlere göre beşyüzü buluyordu. [Variant Readings s. 25: Kurtubi, 1:50.]
Hz. Ebû Bekr, başlangıçta tahrîf yani bozulmaya yol açabileceği endîşesiyle tereddüd etmişse de, Hz. Ömer'in de teşvîkiyle kurrâ sahâbîlerin harplerde şehîd olmaları ve Rasûlüllâh'ın evinde yazılı bulunan dağınık malzemelerin çürümesi ya da kaybolması ihtimâli yüzünden zamanla Kur’ân metinlerinin kısmen ya da tamâmen tehlikeye girebileceğini düşünerek, O'nu yeniden elden geçirerek varaklar (sayfalar) halinde tekrar yazdırmaya karar verdi. Bu iş için Hz. Ömer'in de onayıyla son arzalarda hazır bulunan Hz. Zeyd b. Sâbit'in başkanlığında bir hey'et oluşturdu.
[A'zami, Buhari: Cam'i el-Kur’ân, Hadis No.4986]
Aslında Hz. Zeyd ve diğer üyeler, Kur’ân'ın tamâmını ezbere biliyorlardı, Buna rağmen ne kendisinin, ne hey'ette yer alan üyelerin ezberleriyle yetinmedi. Önce Rasûlüllâh (s.a.s)'in evinde muhâfaza edilen malzemeleri getirtti. Bu malzemeler üzerindeki metinleri bir de sahâbilerin ezberlemiş oldukları metinlerle karşılaştırdı. Bununla da yetinmeyerek Hz. Ebû Bekr ve Hz. Ömer'in belirlediği şu iki kurala uymayan hiç bir şeyi Kur’ân metni içerişine yazmamayı prensip edindi. Bu kurallardan birincisi:
"Yazılacak olan metnin Rasûlüllâh (s.a.s)'in huzûrunda yazılmış olduğunun iki tanıkla şâhidlendirilmesi"; ikincisi:
"Rasûlüllâh'ın huzûrunda yazılmış olduğu iki şâhidle belgelenen metinlerin Sahâbiler tarafından ezberlenmiş olduğunun belirlenmesi." [A'zami sayfa 80'de İbni Haceri referans gösteriyor. Feth el-Bâri, ix:14-15]
Hz. Zeyd bu titiz şartlara harfiyyen bağlı kalarak Kur’ân metnini sayfalar halinde yazarak iki kapak arasında kitap halinde topladı. Bu kitaba Ebu Bekr Mushaf’ı dendi. [Variant Readings s. 26: Sahih el-Buhari 6:478]
Prof. A'zami'ye göre toplanan bu kitaba sayfanın çoğulu olan "Suhuf" denildi. Bunlar Hz. Osman'ın yazdırdığı gibi aynı boyda sayfalardan oluşan bir kitap değildi. Değişik büyüklükteki parşömenlere yazılmış sayfalardan oluşuyordu. [A'zami, sayfa 85]
Bu konuda A'zami Ebu Bekr mushafının toplanmasını kitabının 82. sayfasında şöyle anlatıyor:
Halife Ebu Bekr Medinelilerin Kur’ân'dan ellerinde yazılı ne varsa mescide getirmeleri için Hz. Bilal (RA)'ı Medine sokaklarında tellal olarak gezdirdi. Hz. Ebu Bekr herkesin bu projeye katılımda bulunmalarını istedi. Böylelikle bu bütün Medinelilerin katıldığı bir iş haline geldi. Hz. Ömer Peygamberin Mescidinin kapısında oturmuş Hz. Peygamber tarafından yazdırılmış hangi âyet varsa getirmelerini söylüyordu. Âyet getirenlerden ayrıca âyetin Peygamber tarafından yazdırıldığını gören iki şahit de isteniyordu.
Bu konuda Sahihi Buhari'de geçen hadisi buraya alıyorum:
Peygamberimizin vahyini yazanlardan biri olan Hz. Zeyd ibn Sâbit şöyle demiştir: Ebû Bekr Yemâme'de şehîd olanların ölümünü müteâkib haber yollayıp beni çağırdı. Yanında Ömer ibn Hattâb da bulunuyordu. Ebû Bekr bana şu sözleri söyledi: Ömer bana geldi ve:
— Yemâme gününün şiddetli harbinde Kur’ân hafızlarından bir¬çoğu şehîd oldu. Ben diğer harb sahalarında da harbin şiddetli olup Kur’ân hafızlarının şehîd edilmelerinden, bu sebeble de Kur’ân'dan büyükçe bir kısmın zayi' olup gitmesinden endîşe ediyorum. Binâenaleyh ben senin, Kur’ân'ın kitâb hâlinde toplanmasını emretmeni düşünüyorum, dedi.
Ben Ömer'e:
— Rasûlullah'ın yapmadığı bir işi nasıl yaparsın? dedim. Ömer:
— Vallahi bu hayırdır, dedi, ve bana müracaatta devam etti. Nihâyet Allah benim göğsümü bu işi için açtı ve ben de Ömer'in düşündüğü bu işte onun gibi düşündüm.
Hz. Zeyd dedi ki: Ömer orada konuşmadan oturuyordu. Bu sözlerden sonra Ebû Bekr, bana hitaben şunları söyledi:
— Sen genç ve akıllı bir erkeksin, biz seni hiçbir kusurla (yalan söylemek veya unutkanlık gibi) ittihâm etmiyoruz. Sen Rasûlullah için vahyi yazıyordun. Binâenaleyh sen Kur’ân'ı tetebbu' et ve onu bir araya topla!
Hz. Zeyd buna karşı: Vallahi eğer bana dağlardan bir dağın nakledilmesini teklîf etmiş olsalardı, o iş benim üzerime, bana emrettiği bu Kur’ân'ı toplama işinden daha ağır olmazdı, dedi.
Hz. Zeyd dedi ki: Ben:
— Sizler, Rasûlullah'ın yapmadığı bir işi nasıl yapıyorsunuz? dedim.
Ebû Bekr:
— Allah'a yemîn ederim ki, bu hayırlı bir iştir, dedi.
Ve Ebû Bekr bana müracaatta devam etti. Nihâyet Allah, Ebû Bekr'le Ömer'in akıllarını yatırdığı ve göğüslerini ferahlandırdığı bu işe, benim de aklımı açtı ve gönlümü ferahlandırdı. Bunun üzerine ben de Kur’ân'ın ardına düşüp gereği gibi araştırdım ve onu yazılı bulunduğu hurma dallarından, ince taş levhalardan ve hafızların ezberlerinden topladım. Nihâyet et-Tevbe Sûresi'nin sonundaki âyeti Ebû Huzeyme el-Ensârî'nin yanında buldum. O âyeti ondan başka kimsenin yanında bulmadım. Bu âyet, "LeKad câekum rasûlun min enfusikum 'Azîzun 'Aleyhi mâ 'Anittum.,." sözlerinden Tevbe Sûresi'nin sonuna kadar devam eden âyetti (128 ve 129. âyetler). Neticede toplanan bu sahîfeler, tâ Allah kendisini vefat ettirinceye kadar Ebû Bekr'in yanında bulundu. Sonra tâ Allah kendisini vefat ettirinceye kadar Ömer'in yanında kaldı. Bundan sonra Ömer'in kızı Hafsa'nın yanında kaldı.
A'zami bu kurala uymayan istisnai bir durumun Tevbe Sûresinin son iki âyeti olduğunu yazmaktadır. Bu konu Sahihi Buhari açıklayıcısı Feth-ül-Bari'de ix:13 kısmında da anlatılmaktadır.
Tevbe sûresinin en son iki âyetini yazılı olarak yalnız Eshab'tan Ebu Huzeyme el-Ensâri getirmişti. Fakat onlar, Hz. Zeyd gibi Eshab'tan başkalarının da ezberinde vahiy olarak muhafaza ediliyordu.
1)- Kur’ân metinlerini fonetik (seslendiriliş, okunuş) ve semantik (mânâsı bakımından) yapılarıyla Cibrîl-i Emîn'den gelen tüm sesleriyle hiç görülmedik bir titizlikle eksiksiz ve fazlasız toplamış olması.
2)- Kur’ân'ın nesh edilen kırâat ve vecihlerini dışarıda bırakıp, sâdece tilâveti nesh edilmeyen metinlerini içerisine alması.
3)- Rasûlüllâh (s.a.s)'in evinde saklanan dağınık metinlerde de olduğu gibi, Kur’ân metnini; nesh edilenler dışında, Ahruf-ü Seb'A'nın yani Peygamber Efendimizin muhtelif hadis-i şeriflerinde tarif ettiği gibi yedi okunuş tarzının tamâmını kapsayacak şekilde yazdırmış olması.
4)- Arza-i Ahîreler'de son şeklini alan vahy ile sâbit âyet tertîbinin (düzeninin) korunması.
5)- Yazdırdığı metnin doğruluğunun, tevâtür ve icmâ'ı ümmet derecesini aşan yani yanıltma, yalan ve şaşırma hususunda aynı noktada buluşması mümkün olmayan büyük ümmet kitlesince itirazsız kabûl görmesi.
Bu yazı www.multimediaquran.com sitesinin sahibi Hacı Mehmet Bahattin Geçkil tarafından yazılmıştır.