Kur’ân'ın metni Cebrâil (A.S.) tarafından farklı kırâat ve yönleriyle Rasûlüllâh (s.a.s)'e seslendirildi. Rasûlüllâh, bu metinleri aynen Cebrâil (A.S.)'dan aldığı seslerle sahâbilerine aktardı. Sahâbiler bunları yazmadan önce ezberlediler. Zaten içlerinde okuryazar olanları yok denecek kadar azdı. Rasûlüllâh Kur’ân metinlerini bir de yazı yazmayı bilen bazı sahâbilere, ikinci bir tedbîr olarak yazdırdı. Bu arada bazı yazı bilen sahâbîler, Kur’ân metinlerini kendi şahısları için yazmış ya da yazdırmışlarsa da, bunlar yok denecek kadar azdı. Dolayısıyla Kur’ân, satırlarda yazı halinde muhâfaza edilmekten çok, sinelerde farklı kırâatleriyle hece be hece ezber ve vahiyle gelen çeşitli sesleriyle hâfızalarda nokta be nokta kaydedilmek şeklinde olmuştur. Peygamber Efendimiz (s.a.s)'in evinde toplanıp muhâfaza edilen yazılı Kur’ân malzemeleri, Hz. Ebû Bekr tarafından toparlanıp, Hz. Hafsa'nın evinde, Hz. Osman devrine kadar saklanan Kur’ân nüshası ve nihâyet Hz. Osman'ın çoğalttırdığı, mütevâtir kırâatlerin tümünü kapsayan, şâz ve mensûh kırâatleri dışta bırakan Mushaf'lar hep Kur’ân'ın yüzlerce insanın hâfızasına işlenen sesli sözlü kayıtlarının yanına eklenmiş ikinci bir sigorta, ardı arası kesilmeyen bir nehir şeklinde bütün kırâat farklılıklarıyla kârîden kârîye, mukrîden mukrîye, râvîden râvîye, hâfızdan hâfıza, ses, mahrec ve edâ olarak atmosferde çınlayan titreşimler halinde sürekli olarak aktarılagelen şifâhî belgeler akımı yanında "yazıyla muhâfaza" ikinci bir belge niteligi taşımaktadır.
Kur’ân'ın indirilişi farklı, seslendirilişi farklıdır. Farklı ses ve kırâatleriyle nesilden nesile aktarılması yazılı aktarımdan ziyâde sözlü aktarım şeklindedir. Çünki ne kadar hassas olursa olsun yazı; Kur’ân metninin Rasûlüllâh'ın ağzından çıktığı şekliyle muhâfazası için yeterli değildir. Hiç kimsenin, sâdece yazılı metninden yararlanarak Kur’ân'ın tüm farklı kırâatlerini Rasûlüllâh (s.a.s)'in ağzından çıktığı şekliyle okuması mümkün değildir. Ne kadar yetenekli olursa olsun, hiç kimsenin Kur’ân'ın bütün harflerinin Cibrîl-i Emîn'in getirdiği ses, vecih ve mahreclerini mukrîlerinden yüzyüze, bir zincirin halkaları gibi biribirine bağlı üstâd ve mukrîlerinden ağızdan ağıza canlı olarak almadan öğrenmesine imkân ve ihtimâl yoktur. Çünki Rasûlüllâh (s.a.s) (ünzile l-Kur’ânü 'Alâ Seb'Ati aHrufin) hadîsiyle Kur’ân'ın Yedi Harf üzere indirildiğini haber vermiştir.
Burada "harf", farklı vecih, farklı şekil, farklı lehce ve farklı lügat anlamlarına gelir. Biribirinden farklı olan bu Yedi Harfin tümünün Cebrâil (A.S.)'ın seslendirdiği şekilde öğrenilip zabt edilmesi çok kolay olmasa gerektir.
Prof. Dr. Abdurrahman Çetin hocamızın kırâatler üzerine bir çok yayını vardır. Bunlardan (Diyanet İlmi Dergi, Cilt 37, Sayı 4)'te yayınladığı "Kur’ân'ın farklı yorumlanmasında kırâatların rolü" adlı makalesinde kırâat imamları hakkında bilgi verdikten sonra şöyle demektedir:
Kırâatlar, Kur’ân'ın muhafazasında müslümanların ne kadar titiz ve gayretli olduklarının bir göstergesidir. Çünkü müslümanlar, kitaplarını hareke hareke, harf harf, kelime kelime, âyet âyet, sûre sûre, incelemişlerdir. Her bir harfin nasıl okunması gerektiğini, kelimelerin imla şeklini ve telaffuzlarını, med ölçülerini, imale, teshil, işmam vb. en ince ayrıntılarına varıncaya kadar tesbit etmişler, bu konuda müstakil yüzlerce eser yazmışlar ve ayrıca şifahi olarak nesilden nesile uygulamalı bir şekilde birbirlerine aktarmışlardır. Her bir asırda binlerce insan sırf bu işle meşgul olmuştur. Kur’ân'ın diğer mukaddes kitaplardan üstünlüğünü gösteren özelliklerden birisi de kırâatlardır. Çünkü başka hiç bir kitap üzerinde böyle kelime kelime, harf harf durulmuş değildir. Bu bakımdan Kur’ân'ın indirildiği günden bu güne kadar, Kur’ân'a bu yönde hizmet edenleri de hayırla anmak ve onların izinde gidecek nesiller yetiştirmek görevimiz olmalıdır.
Bu yazı www.multimediaquran.com sitesinin sahibi Hacı Mehmet Bahattin Geçkil tarafından yazılmıştır.