Buradan itibaren Kur’ân metinlerinin toplanması, ahrufu Seb'A ile ilgili konuların işlenmesinde merhum Prof. Dr. Durmuş Ali Kayapınar hocamızın yazdığı "Kur’ân Semantiği" adlı eserinden istifade edilmiştir. Ayrıca merhum Sudanlı Dr. Ahmed Ali İmam'ın İngilizce doktora tezinden (Variant Readings) referanslar verilerek istifade edilmiştir. Bir de aynı konuların Prof. Muhammad Mustafa Al-A'zami hocamızın yazdığı "The History of The Kur’ânic Text" adlı kitabında nasıl işlendiğine bakılmış böylelikle üç ilim adamının yazdıklarını birbirleriyle kontrol ederek bu konular işlenmiştir. Yer yer Dr. Tayyar Altıkulaç'ın Türk İslam Eserleri Müzesindeki Kadim Mushaf'ı basıma hazırlarken ön tarafına yazdığı yüz küsür sayfalık takdim yazısından da istifade edilmiştir. Saydığım bu yüksek şahısların yazdıkları eserlerle İslam'a ettikleri hizmetlerden dolayı vefat edenlerine Allah'tan rahmet, sağ olanlarına ise Allah'tan sağlık ve afiyetler vermesini diliyorum.
Rasûlüllâh (sallallâhu aleyhi ve sellem), Cebrâil (aleyhisselâm)'dan aldığı farklı kırâatleri (Kur’ân’ı belli kural ve işaretlere göre okuma), hiçbir harf ve savtına (seslendirme) dokunmadan, aynen almış olduğu seslerle ve bütün farklılıklarıyla sahâbilerine olduğu gibi aktardı. Her sahâbînin her an Rasûlüllâh'la birlikte bulunması mümkün olmadığı için, Rasûlüllâh'ın öğretmiş olduğu bazı farklı kırâatlerden bazı sahâbîlerin haberi olmayabiliyordu. Ayrıca O'nun, kolaylık olsun diye Kur’ân'ı bazen bir sahâbîye bir kırâat ve vecihle yani okunuş tarzıyla öğretmekle yetindiği; bir diğer sahâbîye iki, üç ve daha fazla kırâatle ve vecihle öğrettiği oluyordu. Bu yüzden bir sahâbiye öğrettiği kırâatten öbür sahâbî haberdâr olamayabiliyordu. Üstelik bazı farklı kırâat ve vecihler, özellikle Arza-ı Ahîreler'de ( Cebrail (A.S.) ile Peygamber Efendimizin en son Ramazan’da iki kere karşılıklı arz ve mukabelesinde) nesh yani iptal edilmişti. Çoğu sahâbîlerin de bu kırâatlerin hangilerinin nesh edilip hangilerinin nesh edilmediğinden haberi yoktu. İşte bu ve benzeri eksik yüksek tespitler, Kur’ân metninin Sahâbiler tarafından farklı farklı okunmasına yol açtı. Bu yüzden tâbiîlerin sahâbîlerden, Tebeu't-Tâbiîlerin tâbiîlerden ilh. aldıkları kırâatler de bu nedenlerle bir takım farklılıklar gösteriyordu.
Yukarıda da vurguladığımız gibi, Kur’ân metni yazılı olmaktan çok sözlü olarak muhâfaza edildi. Yüzlerce sahâbî O'nun yedi vechinin -çeşitli sahâbilere serpiştirilmiş halde de olsa- yedisini de, hiç bir ses, hece ya da mahrecini (çıkak, harflerin seslendirilirken şekillendiği yer) kaybetmeden tümünü kapsayacak şekilde ağızdan ağıza, sözlü olarak ezberlediler. Buna ilâve olarak bir de vahiy kâtiplerine yazdırılmak [Variant Readings, s23: El-Begâvî, Şerh El-Sünnet, 4:522] sûretiyle yazı ile tespit tedbîri alındı.[Dr. Altıkulaç referansı: s20, Sûli, Edebü’l-küttâb: Vahiy katiplerinden Zeyd b. Sâbit anlatıyor, Ben rasûlullah’ın yanında bana imlâ ettiği vahiyleri yazardım. Yazma işi bitince "yazdıklarını oku" der ve ben de okurdum. Yazdıklarımda bir eksiklik olmuşsa hemen onu düzelttirirdi.]
Bu yazılma işi, Rasûlüllâh zamanında yazı malzemeleri kullanışlı olmadığı ve zor bulunduğundan, hurma dalları, ince taşlar, deriler, kürek kemikleri ve o zamanda bulunabilen kâğıt, porşemen gibi çeşitli malzemeler üzerine yazılmak şeklinde oldu. [Sahihi-Buhâri, 6:478 ve 481] Sonra da bu malzemeler Rasûlullâh (s.a.s)'in evinde saklandı. [Variant Readings, s24: Feth El-Bari, 9:13; Şerh El-Sünnet, 5:521-22]
Rasûlüllâh'ın vefâtı yılına kadar nüzûl (âyet-i kerimelerin inişi) devâm ettiği, kırâat ve vecihlerin neshi en çok Rasûlüllâh'ın vefâtı senesi içerisinde gerçekleştiği ve Kur’ân âyetlerinin tertîbinin (düzenlenmesinin) nüzûl (iniş) sırasına göre değil de, yaşanan olaylara göre 23 sene sürdüğü için; daha önce Kur’ân'ın, âyet ve sûre sırasına göre düzenlenmiş bir kitap şeklinde toplanması mümkün değildi. Bu yüzden bu toplama, Cibrîl-i Emîn'in Rasûlüllâh'a: "Şu âyeti, şu sûredeki şu şu âyetin zikr edildiği yere koy" diyerek âyetlerin yerlerini tevkîfî (ilâhi emre göre) olarak belirlemesi ve Rasûlüllâh'ın da Allah'tan gelen bu emri yerine getirmek üzere vahiy kâtiplerine: "Bu âyeti şu şu (âyetin) kayd edildiği yere koyun" [Variant Readings, s23: El-Begavî, Şerh el-Sünnet, 4:522] emri uyarınca yukarıda sözünü ettiğimiz yazılı malzemelerin sıraya konup bir iple bağlanarak muhâfaza edilmesi şeklinde oldu. Âyet sırasına göre düzenlenmiş olan bu dağınık haldeki malzemeler de Rasûlüllâh'ın evinde saklandı. [Variant Readings, s24: Feth El-Bari, 9:13; Şerh El-Sünnet, 5:521-22] [Sahihi-Buhâri, 6:480]
Bu yazı www.multimediaquran.com sitesinin sahibi Hacı Mehmet Bahattin Geçkil tarafından yazılmıştır.