Alimler bu konuda çeşitli görüşlerde bulunmuşlardır. Yedi Harf ile okumak bir ruhsattır diyenler de vardır. Fakat bizim tercih ettiğimiz görüş Yedi Harf ile okumanın tevkifi olduğudur.
Yukarıdaki hadîs-i şerîflerden de açıkca anlaşılmıştır ki, Kur’ân-ı Kerîm Yedi Harf üzere indirilmiştir. Kur’ân metinlerinin bu çerçeve içerisinde oluşturulmuş olduğu tevâtürle sâbit bir gerçektir. Tevâtürle nakledilegelen bu kırâat ve vecih farklılıkları hem Hz. Ebû Bekr Mushaf'ında hem de Hz. Osman Mushaf'larında mevcuttur. Nasıl günümüze kadar gelmiş me'sûr ve tatbik olunan kırâatlerin hepsinin senetleri varsa; nasıl bu senetleri araştırıp inceleyerek nakledenlerinin koruma güçlerinin olağan üstülüğünü gören herkes, onların tevkîfî yani kaynağı kati ve değiştirilmesi imkansız ve de Rasûlüllâh (s.a.s)'den menkûl olduklarını anlarsa; Tevâtürle sabit olmuş olan bu ilâhî metinlerin farklı kırâatlerinin ictihâdî olamayacağını da anlar. Bunları Rasûlüllâh (s.a.s) Cebrâil (A.S.)'dan almış; duruma göre, bazılarını bazı sahâbilerine, bazılarını da diğer bazı sahâbilerine öğretmiştir. Selef ve halefiyle islâm âlimlerinin beyanlarına göz atan; onların, Ahrufü Seb'A ve kırâatler'in ictihâdî değil, tevkifî olduğu husûsunda söz birliği (icmâ') ettiklerini açıkca görür.
Nitekim ibn Atıyye kırâat ve vecihlerinin beşerî ve keyfî değil, vahiyle sâbit ve tevkîfî olduğunu şu sözleriyle dile getirmiştir: "Kur’ân'ın Yedi Harf üzere indirilmesiyle ilgili hadîslerin tevâtürle sâbit olması, Ahrufü Seb'A ile kırâat'in ictihâdî değil, tevkîfî olduğunu göstermektedir. Zira mevcut kırâatlerin (hadîs senetleriyle kıyâs kabûl etmeyen ve hemen hemen bütün sahâbileri kapsayan geniş ve sağlam) senetleri vardır. Bunların senetlerini araştıran ve senetlerinde ismen yer alan ricâlinin (nakleden kişilerin) zabt güçlerini tanıyan herkes, me'sûr kırâatlerin tevkîfî olduğunu yakînen görür. Bunları, Rasûlüllâh (s.a.s)'in Cebrâil (A.S.)'dan birebir aldığını anlar. Çünki Rasûlüllâh (s.a.s), onları sâdece Cebrâil (A.S.)'dan almakla kalmamış, bir de her ramazan Cebrâil (A.S.)'la karşı karşıya mu'âraza (arz ve mukabele) suretiyle tekrarlamıştır. Duruma göre bazı sahâbilere bunları bir arz, diğerlerine diğer bir arz ile okutmuştur. Selef ve halef ulemâsının kavillerine (önceki sonra gelen âlimlerin söylediklerine) göz atanlar, onların hepsinin Ahrufü Seb'A, kırâat ve vecihlerinin tevkîfî olduğu husûsunda söz birliği halinde olduklarını görür ve bunlar da insanların yorumlarına yer olmadığı, yorumlarına gerek ve ictihâda lüzum bulunmadığını anlar."
İmâm Ez-Zerkeşî El-Bürhân'ında bu husustaki görüşünü şu cümleleriyle dile getirmiştir:
"Kırâatler hiç kuşkusuz ictihâdî değil, tevkîfîdir... Kırâati Seb'A adıyla şöhret bulan kırâatlerin sıhhati ve onlara uymanın "Sünneti müttebe'a = Ümmetce tâbî olunagelmiş bir sünnet ve vazgeçilmez bir âdat" olduğu üzerinde icmâ' akd (müşterek mutabakat) edilmiştir. Onlar hakkında ictihâda hiç mecâl(lüzum) yoktur. Bu, kırâatler'in Nebî (s.a.s)'den nakl edilmiş rivâyetlerle sâbit olduğu ve rivâyet edilenler dışında kırâat diye bir şey söz konusu olmadığı için böyledir."
Bu yazı www.multimediaquran.com sitesinin sahibi Hacı Mehmet Bahattin Geçkil tarafından yazılmıştır.