Ahmed Raza Khan: Mohammed Aqib Qadri: 32:1
Alif-Lam-Meem. (Alphabets of the Arabic
language - Allah and to whomever He reveals, know their precise meanings.)
Elmalılı-orijinal 32:1. Elif, Lâm, mim.
Elmalılı 32:1 - Elif, Lâm, mim.
DiyanetMeali 32:1. Elif, Lam, Mim.
DiyanetVakfı 32:1. Elif. Lâm. Mîm.
Ömer.N.Bilmen 32:1 Elif, Lâm, Mîm.
SuatYıldırım 32:1 – Elif, Lâm, Mîm.
İbni Kesir 32:1 Elif, Lam, Mim.
Muhammed Esed 32:1 Elif-Lâm-Mîm.
Ahmed Raza Khan: Mohammed Aqib Qadri: 32:2
The revelation of the Book is, without doubt, from the Lord Of The Creation.
Ahmed Raza Khan: Mohammed Aqib Qadri Tercümesi (M. Bahattin Geçkil):
Bu kitabın vahyi yani indirilişi, onda şüphe yok, âlemleri yaratan Rabbindendir.
Elmalılı-orijinal 32:2. İndirilişi bu kitabın, şübhe yok bunda, rabbül'âlemîndendir
Elmalılı 32:2 - Kendisinde şüphe olmayan bu kitabın indirilişi, âlemlerin Rabbi olan Allah tarafındandır.
DiyanetMeali 32:2. Şüphe götürmeyen Kitap, Alemlerin Rabbi'nin indirdiğidir.
DiyanetVakfı 32:2. Bu Kitab'ın, âlemlerin Rabbi tarafından indirilmiş olduğunda asla şüphe yoktur.
Ömer.N.Bilmen 32:2 Bu kitabın indirilişi, bunda şüphe yok ki, âlemlerin Rabbindendir.
SuatYıldırım 32:2 – Bu kitabın, âlemlerin Rabbi tarafından indirildiğinde hiçbir şüphe yoktur.
İbni Kesir 32:2 Şüphe götürmeyen kitabın indirilmesi alemlerin Rabbındandır.
Muhammed Esed 32:2 BU KİTAB'IN indirilişi, hiç şüphe yok ki âlemlerin Rabbindendir:
Ahmed Raza Khan: Mohammed Aqib Qadri: 32:3
What! They dare say that, "He has fabricated
it"? In fact it is the Truth from your Lord, in order that you warn a nation
towards whom no Herald of Warning came before you, in the hope of their
attaining guidance.
Elmalılı-orijinal 32:3. Yoksa onu uydurdu mu diyorlar? Hayır, haktır o, rabbındandır: kendilerine senden önce kocundurucu Peygamber gelmemiş olan bir kavmi kocundurasın diye gerek ki hidayeti kabul edeler
Elmalılı 32:3 - Yoksa onu (Muhammed) uydurdu mu diyorlar? Hayır, o senden önce kendilerine bir uyarıcı gelmemiş olan bir kavmi korkutman için, Rabbin tarafından gelen bir haktır. Gerek ki, hidayeti kabul ederler.
DiyanetMeali 32:3. "Onu peygamberin kendisi uydurdu" diyorlar, öyle mi? Hayır; O, senden önce peygamber gönderilmemiş olan bir milleti uyarman için sana Rabbinden gelen bir gerçektir. Belki artık doğru yolu bulurlar.
DiyanetVakfı 32:3. "Onu Peygamber kendisi uydurdu" diyorlar öyle mi? Hayır! O, senden önce kendilerine hiçbir uyarıcı (peygamber) gelmemiş bir kavmi uyarman için -doğru yolu bulalar diye- Rabbinden gönderilen hak (Kitap) tır.
Ömer.N.Bilmen 32:3 Yoksa, «O'nu uydurdu,» mu diyorlar? Hayır. O, Hak'tır, Rabbindendir. Bir kavmi korkutasın ki, senden evvel kendilerine korkutur bir zât gelmiş değildir. Gerektir ki, onlar ihtida ediversinler.
SuatYıldırım 32:3 – Yoksa: “Onu uydurdu” mu diyorlar? Bilakis, o gerçeğin ta kendisidir.Senden önce kendilerini uyaran hiçbir peygamber gelmemiş olan bir toplumu, doğru yolu bulmaları ümidiyle uyarman için Rabb’in tarafından gönderilmiştir. [30,41]
İbni Kesir 32:3 Yoksa; O, bunu kendiliğinden uydurdu mu diyorlar; Hayır, o haktır, Rabbındandır. Ve senden evvel kendilerine uyarıcı gelmemiş olan bir kavme korkunç akıbetlerini haber vermen içindir. Belki hidayeti bulurlar.
Muhammed Esed 32:3 Ama [Dipnot 2] onlar, [o hakkı inkar edenler,] “Onu [Muhammed] uydurdu!” diyorlar. Asla! O, Rabbinden gelen bir hakikat olup senden önce hiçbir uyarıcı ile karşılaşmamış olan [bu] halkı doğru yola gelsinler diye uyarabilmen içindir.
[Dipnot 2] Karş. 10:38, not 61. Yani [not 61: Beğavî'nin kaydettiği gibi, büyük dilbilimci Ebû ‘Ubeyde Ma‘mer b. el-Musennâ'ya göre cümlenin başındaki em edatı her zaman soru belirtmez; fakat, Kur’an'ın başka bazı yerlerinde olduğu gibi, burada da ve bağlacının fonksiyonunu görür ki bu durumda ayetin yukarıdaki gibi tercüme edilmesi uygun olacaktır.]
Ahmed Raza Khan: Mohammed Aqib Qadri: 32:4
It is Allah Who created the heavens and
the earth, and all what is between them, in six days, then (befitting His
Majesty) established Himself over the Throne (of control); leaving Allah,
there is neither a friend nor an intercessor for you; so do you not ponder?
Elmalılı-orijinal 32:4. Allah, o ki Gökleri ve Yeri altı günde yaratmış, sonra Arş üzerine istivâ buyurmuştur, sizin için ondan başka ne bir veliy vardır, ne bir şefi', artık düşünmez misiniz?
Elmalılı 32:4 - Allah O'dur ki, gökleri, yeri ve ikisi arasındakileri altı günde yaratmış, sonra Arş üzerine istivâ buyurmuştur (hakim olmuştur). Sizin için O'ndan başka ne bir dost vardır, ne de bir şefaatçi! Artık düşünmeyecek misiniz?
DiyanetMeali 32:4. Gökleri, yeri ve ikisinin arasında bulunanları altı günde yaratan, sonra arşa hükmeden Allah'tır. O'ndan başka bir dostunuz ve şefaatçiniz yoktur. Düşünmüyor musunuz?
DiyanetVakfı 32:4. Gökleri, yeri ve bunların arasındakileri altı günde (devirde) yaratan, sonra arşa istivâ eden Allah'tır. O'ndan başka ne bir dost ne de bir şefaatçınız vardır. Artık düşünüp öğüt almaz mısınız?
Ömer.N.Bilmen 32:4 Allah, o zâttır ki, gökleri ve yeri ve bunların aralarında bulunanları altı günde yaratmıştır, sonra da arş üzerine istiva buyurmuştur. Sizin için O'ndan başka bir velî ve bir şefaatci yoktur. Artık iyice düşünmez misiniz?
SuatYıldırım 32:4 – Allah o hak mâbuddur ki gökleri, yeri ve ikisinin arasındaki varlıkları altı günde yaratmış, sonra da arşına kurulmuş mutlak hükümrandır. [7,54]Sizin O’ndan başka ne hâmîniz, ne şefaatçiniz yoktur. Hâlâ gereğince düşünmez misiniz?
İbni Kesir 32:4 Allah, O'dur ki; gökleri, yeri ve ikisinin arasında bulunanları altı günde yaratmış, sonra Arş'a hükmetmiştir. Sizin O'ndan başka bir dostunuz ve şefaatçınız yoktur. Hala düşünmüyor musunuz?
Muhammed Esed 32:4 ALLAH'TIR gökleri ve yeri ve ikisinin arasında bulunan her şeyi altı devrede yaratan ve sonra Kudret ve Hakimiyet Tahtı'na [Dipnot 3] oturan; [Hesap Günü] ne sizi O'ndan koruyacak, ne de size şefaat edecek birini bulamazsınız: hâlâ düşünüp ders almaz mısınız?
[Dipnot 3] Bkz. 7:54, not 43. [7:54 not 43: Burada, cümlenin başında gelen ve bir bağlaç olan sümme her zaman “sonra” ya da “bundan sonra” anlamına olaylar arası öncelik- sonralık belirten, zamanda sıralamaya delalet etmez; eş-zamanlı ya da paralel ifadeleri bağlamak için kullanıldığı hallerde çoğu zaman basit “ve” bağlacının işlevini görür: 2:29'da “ve göğe yöneldi...” ifadesinde olduğu gibi. ‘Arş terimine gelince (lafzen, “taht” veya “hüküm/iktidar makamı”) klasik ve modern, bütün Müslüman müfessirler ittifakla, sözcüğün Kur’an'da geçen bu mecazî kullanımının, Allah'ın, bütün yaratıkları üzerindeki mutlak hüküm ve iktidarını ifade ettiği görüşündedirler. Dikkate değer bir husus da şudur ki, Kur’an'da Allah'ın “kudret ve iktidar makamına” oturduğundan söz edilen yedi yerin hepsinde (7:54, 10:3, 13:2, 20:5 25:59, 32:4 ve 57:4) bu ifade Allah'ın âlemleri yaratmasına ilişkin bir açıklamayla bağlantılı olarak geçmektedir. -Genellikle “gün”, ama yukarıda “çağ” (aeon) olarak tercüme edilen yevm sözcüğü, Arapça'da, ister “çağ” (aeon) gibi son derece uzun, ister “an” gibi son derece kısa olsun, her türlü süreyi ya da zaman aralığını ifade etmekte kullanılır; yirmidört saatlik bir güne karşılık olarak kullanılması, onun pek çok çağrışımı içinden sadece biri durumundadır. (Bu konuda, bir karşılaştırma için bkz. sâ‘ah -lafzen, “saat”) kavramının açıklandığı 26. not.)]
Ahmed Raza Khan: Mohammed Aqib Qadri: 32:5
He plans (all) the job(s) from the heaven
to the earth - then it will return to Him on the Day which amounts to a
thousand years in your count.
Elmalılı-orijinal 32:5. Semâdan Zemine (yukarıdan aşağıya) emri tebdir eder, sonra da o ona urûc eyler: bir günde ki mikdarı sizin sayınızdan bin sene eder
Elmalılı 32:5 - O, gökten yere, (yukarıdan aşağıya) işleri düzenler, sonra da o işler, sizin saydıklarınızdan bin yıl kadar olan bir günde O'na yükselir.
DiyanetMeali 32:5. Gökten yere kadar, olan bütün işleri Allah düzenler, sonra, işler sizin hesabınıza göre bin yıl kadar tutan bir gün içinde O'na yükselir.
DiyanetVakfı 32:5. Allah, gökten yere kadar her işi düzenleyip yönetir. Sonra (bütün bu işler) sizin sayageldiklerinize göre bin yıl tutan bir günde O'nun nezdine çıkar.
Ömer.N.Bilmen 32:5 Bütün işleri gökten yere kadar tedbir eder. Sonra o (iş) O'na bir günde yükselir. Onun (günün) miktarı, sizin saydığınızdan bin yıl (kadar) bulunmuştur.
SuatYıldırım 32:5 – Gökten yere kadar her işi düzenleyip yönetir. Sonra bütün bu işler, sizin hesabınıza göre bin yıl tutan bir günde O’na yükselir. [65,12]
İbni Kesir 32:5 Gökten yere kadar her işi O, düzenler. Sonra sizin hesabınıza göre bin yıl kadar tutan bir günde yine O'na yükselir.
Muhammed Esed 32:5 Göklerden yere kadar bütün mevcudatı O düzenleyip yönetir; ve sonunda tümü, sizin hesabınızla bin yıl [kadar] süren [Dipnot 4] bir Gün'de [yargılanmak üzere] O'na yükselir.
[Dipnot 4] Yani, Hesap Günü, yargılanacaklar için hiç bitmeyecekmiş gibi görünür. Eski Arap deyimlerinde “uzun” gün, acıklı ve üzüntülü geçen günler için, “kısa” gün ise mutlu günler için kullanılır (Merâğî XXI, 105).
Ahmed Raza Khan: Mohammed Aqib Qadri: 32:6
This is the All Knowing - of all the hidden
and the visible, the Most Honourable, the Most Merciful.
Elmalılı-orijinal 32:6. Odur işte gaybi de şehadeti de bilen, azîz rahîm
Elmalılı 32:6 - İşte görüleni de görülmeyeni de bilen, her şeye gücü yeten, çok merhametli olan O'dur.
DiyanetMeali 32:6. O, görülmeyeni de görüleni de bilendir, güçlüdür, merhametlidir.
DiyanetVakfı 32:6. İşte, görülmeyeni de görüleni de bilen, mutlak galip ve merhamet sahibi O'dur.
Ömer.N.Bilmen 32:6 İşte O'dur, görünmeyeni de görüneni de bilen, izzetli, merhametli olan.
SuatYıldırım 32:6 – İşte gaybı ve şehadeti, görünmeyen ve görünen âlemleri bilen, mutlak galebe ve kudret, mutlak rahmet sahibi O’dur.
İbni Kesir 32:6 Görülmeyeni de, görüleni de bilen, Aziz ve Rahim olan, O'dur.
Muhammed Esed 32:6 Yaratılmışların kavrayış alanının ötesindeki şeyleri de, duyuları ve akıllarıyla kavrayabildiklerini de [Dipnot 5] bilen O'dur; O, Kudret Sahibidir, Rahmet Kaynağıdır.
[Dipnot 5] Bkz. sure 6, not 65. [Sure 6 not 65: Şehâdet terimi (lafzî anlamı, “şehadet edilen [veya, “edilebilen”] şey”), bu ve benzeri bağlamlarda ğayb'ın (yaratılmış varlıkların idraklerini aşan şey) tam karşıtı olarak kullanılmıştır. Böylece, yaratılmışların kavramsal veya duyusal olarak kavrayabilecekleri gerçeklik tezahürlerini kapsar.]
Ahmed Raza Khan: Mohammed Aqib Qadri: 32:7
The One Who created all things excellent,
and Who initiated the creation of man from clay.
Elmalılı-orijinal 32:7. O ki yarattığı her şey'i güzel yarattı ve insanı yaratmağa bir çamurdan başladı
Elmalılı 32:7 - Yarattığı her şeyi güzel yaratan ve insanı yaratmaya bir çamurdan başlayan O'dur.
DiyanetMeali 32:7-9. Yarattığı her şeyi güzel yaratan, insanı başlangıçta çamurdan yaratan, sonra onun soyunu, bayağı bir suyun özünden yapan, sonra onu şekillendirip ruhundan ona üfleyen Allah'tır. Size kulaklar, gözler, kalbler verilmiştir. Öyleyken, pek az şükrediyorsunuz.
DiyanetVakfı 32:7. O (Allah) ki, yarattığı her şeyi güzel yapmış ve ilk başta insanı çamurdan yaratmıştır.
Ömer.N.Bilmen 32:7 O ki, yarattığı herşeyi güzel kıldı ve insanın yaradılışına çamurdan başladı.
SuatYıldırım 32:7 – Yarattığı her şeyi güzel ve muhkem yapıp insanı ilkin çamurdan yarattı.
İbni Kesir 32:7 Ki, yarattığı her şeyi güzel yaratan O'dur. İnsanı yaratmaya da çamurdan başlamıştır.
Muhammed Esed 32:7 O, yarattığı her şeyi en mükemmel şekilde yapandır. [Dipnot 6] Nitekim Allah, insanın yaratılışını balçıktan başlatır; [Dipnot 7]
[Dipnot 6] Yani, yarattığı evrenin her türlü ayrıntısını onun için öngörülen fonksiyonlara uygun biçimde ve bizim bu fonksiyonları anlayıp anlamadığımıza ve kavrayışımızın ötesinde olup olmadığına bakmaksızın düzenlemiştir. Metinde 7-9. ayetlerden oluşan pasaj, aslında geçmiş zaman kipindedir; fakat süregiden bir yaratma eylemi ile ilgili olduğundan, hem geçmiş zamanı hem de şimdiki ve gelecek zamanı yansıtır ve bundan dolayı geniş zaman kipinde daha uygun bir ifade bulabilir.
[Dipnot 7] Karş. 23:12, not 4. Yani [not 4: İnsanın “balçıktan”, “topraktan” yahut yukarıdaki ayette geçtiği gibi, “balçığın özünden (sulâleh)” yaratıldığına dair çok sayıdaki Kur’ânî atıflar insan bedeninin toprakta yetişen ya da toprağın bileşiminde bulunan muhtelif organik ve inorganik unsurlardan teşekkül ettiğine, toprakta yetişen besinlerin özümlenmesi yoluyla bu unsurların sürekli olarak canlı ve üretken hücrelere dönüştüğüne (Râzî) işaret etmekte ve böylece insanın bedensel menşeinin ya da özünün basitliğini ve buna bağlı olarak da, ona akıl ve duygu donanımı bahşeden Allah'a karşı insanın ödemesi gereken şükran borcunu dile getirmektedirler. 12-14. ayetlerde kullanılan geçmiş zaman kipi (mazî), bu yaratılış evrelerinin hepsinin Allah tarafından öngörülüp gerçekleştirildiğini ve bu sürecin insanın O'nun tarafından yeryüzüne çıkarıldığı günden bu yana hep tekrarlanıp durduğunu vurgulamak içindir; bu anlam örgüsü içinde sözkonusu tekrar tekrar vukuun başka bir dile şimdiki zaman kipinde aktarılması yerinde olacaktır.] Bir sonraki ayetin ışığında baktığımızda, insan yaratılışının bu “başlangıcı”, insan bedeninin temel yapısına ve aynı zamanda her bireyin, anne babasının bedenlerindeki doğum öncesi varlığına işaret eder.
Ahmed Raza Khan: Mohammed Aqib Qadri: 32:8
Then kept his posterity with a part of an
abject fluid.
Elmalılı-orijinal 32:8. Sonra da bir sülâleden, bir hakıyr sudan neslini yaptı
Elmalılı 32:8 - Sonra da onun soyunu süzülmüş bir özden, değersiz bir sudan yaratmıştır.
DiyanetMeali 32:7-9. Yarattığı her şeyi güzel yaratan, insanı başlangıçta çamurdan yaratan, sonra onun soyunu, bayağı bir suyun özünden yapan, sonra onu şekillendirip ruhundan ona üfleyen Allah'tır. Size kulaklar, gözler, kalbler verilmiştir. Öyleyken, pek az şükrediyorsunuz.
DiyanetVakfı 32:8. Sonra onun zürryetini, dayanıksız bir suyun özünden üretmiştir.
Ömer.N.Bilmen 32:8 Sonra onun zürriyetini bir nutfeden, hakîr (zayıf) bir sudan yaptı.
SuatYıldırım 32:8 – Sonra onun neslini, önemsiz bir suyun özünden, menîden üretti.
İbni Kesir 32:8 Sonra onun soyunu bayağı bir suyun özünden yapmıştır.
Muhammed Esed 32:8 sonra basit bir sıvı özünden soyunu sürdürür; [Dipnot 8]
[Dipnot 8] Lafzen, “O, soyunu [yahut “dölünü”] ... den devam ettirdi [yahut, yukarıdaki 6. ayette işaret edildiği gibi, “... devam ettirir”].
Ahmed Raza Khan: Mohammed Aqib Qadri: 32:9
Then made him proper and blew into him a
spirit from Him, and bestowed ears and eyes and hearts to you; very little
thanks do you offer!
Elmalılı-orijinal 32:9. Sonra onu tesviye edib içine ruhundan nefh buyurdu ve sizin için o işitmeyi, o görmeleri ve gönülleri yaptı, siz pek az şükrediyorsunuz
Elmalılı 32:9 - Sonra onu düzenli bir şekle sokup, içine kendi ruhundan üfürdü. Ve sizin için kulaklar, gözler ve gönüller var etti. Siz pek az şükrediyorsunuz!
DiyanetMeali 32:7-9. Yarattığı her şeyi güzel yaratan, insanı başlangıçta çamurdan yaratan, sonra onun soyunu, bayağı bir suyun özünden yapan, sonra onu şekillendirip ruhundan ona üfleyen Allah'tır. Size kulaklar, gözler, kalbler verilmiştir. Öyleyken, pek az şükrediyorsunuz.
DiyanetVakfı 32:9. Sonra onu tamamlayıp şekillendirmiş, ona kendi ruhundan üflemiştir. Ve sizin için kulaklar, gözler, kalpler yaratmıştır. Ne kadar az şükrediyorsunuz!
Ömer.N.Bilmen 32:9 Sonra onu düzeltti ve içerisine ruhundan üfürdü ve sizin için işitmeyi ve gözleri ve gönüIleri yarattı. Pek az şükredersiniz.
SuatYıldırım 32:9 – Sonra ona en uygun şeklini verdi, ona ruhundan üfledi.Size kulaklar, gözler, gönüller verdi.Ne az şükrediyorsunuz! [4,171; 17,85]
İbni Kesir 32:9 Sonra onu düzeltip tamamlamış ve ruhundan ona üflemiştir. Size de kulaklar, gözler ve kalbler vermiştir. Ne de az şükrediyorsunuz.
Muhammed Esed 32:9 sonra ona [yaratılış] amacına uygun bir şekil verip Kendi ruhundan üfler; [Dipnot 9] ve [böylece, ey insanoğlu,] sizi hem işitme ve görme [melekeleri] hem de düşünce ve duygularla [Dipnot 10] donatır: [Buna rağmen] ne kadar da az şükrediyorsunuz!
[Dipnot 9] Bu ifade 15:29 ve 38:72'de olduğu gibi, Allah'ın “ruhundan insana üflemesi”, ona ilahî bir armağan olarak hayat ve bilinç veya “can” (ki sure 4, not 181'de işaret edildiği gibi, rûh teriminin anlamlarından biridir) vermesini ifade eden bir mecazdır. Sonuç olarak “her insanın canı, Allah'ın ruhudur” (Râzî). Sevvâhu fiili ile ilgili olarak -ki burada “ona [yaratılış] amacına uygun bir şekil verir” şeklinde çevrilmiştir- bkz. 87:2, not 1 [87:2 not 1: Yani, onu kendi içinde tutarlı kılmakta ve yerine getirmekle yükümlü olduğu fonksiyonlara uygun vasıflarla donatmakta, böylece onu varoluşun gereklerine baştan (a priori) uygun hale getirmektedir.] ve 91:7, not 5 [91:7 not 5: Lafzen, “ve onu ...'e uygun olarak yapanı [veya “şekillendireni”] (sevvâhâ).” Sevvâ fiilinin özel anlamı için bkz. yukarıdaki anlamda kullanıldığı ilk yer olan 87:2, not 1. İnsana ve “insan kişiliği”ni oluşturan şeye yapılan atıf ile bedensel ihtiyaçların ve dürtülerin, duyguların ve entellektüel faaliyetlerin kopmaz bir şekilde birbirlerine sıkı sıkıya bağlandıkları canlı bir varlığın son derece kompleks mahiyetine yapılan işaret, evrenin tasavvur edilemez azametini -insanın kavrayabildiği ve nüfûz edebildiği kadarıyla- Allah'ın yaratıcı gücünün etkili bir kanıtı olarak düşünme çağrısı ile devam etmektedir.].
[Dipnot 10] Lafzen, “kalpler” (ef’ide). Bu, klasik Arapça'da hem “duygular”ı, hem de “düşünceler”i sembolize eden bir deyim olduğundan, yukarıdaki gibi bileşik bir ifade ile karşılanmıştır.
Ahmed Raza Khan: Mohammed Aqib Qadri: 32:10
And they said, "When we have mingled into
the earth, will we be created again?"; in fact they disbelieve in the meeting
with their Lord.
Elmalılı-orijinal 32:10. Bir de: â! Arzda gaib olduğumuzda mı? Cidden biz mi muhakkak yeni bir hılkatte olacağız? dediler, fakat onlar rablarının likasını (huzuruna varacaklarını) inkâr eden kâfirlerdir
Elmalılı 32:10 - Onlar: "Biz yerde kaybolup gittikten sonra, gerçekten biz mi yeni bir yaratılışta bulunacağız?" dediler. Fakat onlar Rablerine kavuşmayı (O'nun huzuruna varacaklarını) inkâr eden kâfirlerdir.
DiyanetMeali 32:10. Puta tapanlar: "Toprağa karışıp yok olduktan sonra yeniden mi yaratılacağız?" derler. Evet; onlar, Rab'lerine kavuşmayı inkar edenlerdir.
DiyanetVakfı 32:10. "Toprağın içinde kaybolduğumuz zaman, gerçekten (o vakit) biz mi yeniden yaratılacağız?" derler. Doğrusu onlar Rablerine kavuşmayı inkâr etmektedirler.
Ömer.N.Bilmen 32:10 Ve dediler ki: «Biz yerde gaib olduğumuz zaman mı, muhakkak biz mi bir yeni yaradılışta bulunacağız?» Evet. Onlar Rablerine kavuşmayı inkar eden kimselerdir.
SuatYıldırım 32:10 – Bir de: “Â! Toprağın dibinde toz olup kaybolduğumuz zaman, gerçekten bu hale gelmiş olan bizler mi yeniden yaratılacağız!” derler. Hatta onlar Rab’lerinin huzuruna varacaklarını da inkâr ederler.
İbni Kesir 32:10 Dediler ki: Toprağa karışıp yok olduktan sonra mı, biz, yeniden yaratılacağız. Evet onlar; Rabblarına kavuşmayı inkar edenlerdir.
Muhammed Esed 32:10 Nitekim [çoğu] insanlar, “Ne! Biz [ölüp] toprağın altında kaybolduktan sonra yeni bir yaratılış eylemi sonucunda [hayata yeniden döndürülmüş] mü olacağız?” derler.
Hayır, ama [böyle söyleyerek] Rablerine kavuşacakları gerçeğini inkar ederler! [Dipnot 11]
[Dipnot 11] Zımnen, “böylece, zorunlu olarak, O'nun varlığını inkar ederler”. (Karş. 13:5, not 11 [13:5 not 11: Yani, hayat belirtisi gösteren bütün olay ve olgularda belli bir amaçlılığın gözetildiğine ve dolayısıyla üstün kudret ve ilim sahibi yaratıcı bir gücün varlığına delalet eden tüm müşahede edilebilir alametlere rağmen insanın Allah'ı inkara kalkışabilmesi nasıl şaşırtıcı bir şeyse; Allah'a belli belirsiz inandığı halde ölümden sonra dirilişe inanmakta güçlük çeken insanların varlığını görmek de en az o kadar şaşırtıcıdır: çünkü, eğer Allah evreni ve onda harikalar halinde müşahede edilen hayat olgusunu yaratmışsa, açıktır ki, yeni bir yaratma hamlesiyle ölümden sonra hayatı yeniden yaratacak güce ve bunun için gerekli vasıtalara da sahiptir.] ve not 12 [13:5 not 12: Çünkü böyleleri, ölümden sonra dirilişi inkar etmeleriyle zımnen Allah'ın sınırsız kudretini ve dolayısıyla fiilen Allah'ın varlığını inkar etmiş olmaktadırlar.].)
Ahmed Raza Khan: Mohammed Aqib Qadri: 32:11
Proclaim, "The angel of death, who is appointed
over you, causes you to die and then towards your Lord you will return."
Elmalılı-orijinal 32:11. De ki size müvekkel kılınmış olan melekül'mevt canınızı alacak, sonra döndürülüb rabbınıza götürüleceksiniz
Elmalılı 32:11 - De ki: "Size vekil kılınmış olan ölüm meleği canınızı alacak, sonra döndürülüp Rabbinize götürüleceksiniz."
DiyanetMeali 32:11. De ki: "Size vekil kılınan ölüm meleği canınızı alacak, sonra Rabbinize döndürüleceksiniz."*
DiyanetVakfı 32:11. De ki: Size vekil kılınan (bu konuda görevlendirilen) ölüm meleği canınızı alacak, sonra Rabbinize döndürüleceksiniz.
Ömer.N.Bilmen 32:11 De ki: «Size müvekkel olan ölüm meleği, sizin canınızı alacaktır. Sonra da Rabbinize döndürüleceksiniz.»
SuatYıldırım 32:11 – Sen de ki: “Sizi, canınızı almakla görevlendirilen ölüm meleği vefat ettirecek, sonra da Rabbinizin huzuruna götürüleceksiniz.”
İbni Kesir 32:11 De ki: Size vekil kılınan ölüm meleği canınızı alacak, sonra Rabbınıza döndürüleceksiniz.
Muhammed Esed 32:11 De ki: “Sizin için görevlendirilmiş olan ölüm meleği [bir gün] sizi toplayacak ve sonra (hep birlikte) Rabbinize döndürüleceksiniz”.
Ahmed Raza Khan: Mohammed Aqib Qadri: 32:12
And if you see when the guilty will hang
their heads before their Lord; "Our Lord! We have seen and heard, therefore
send us back in order that we do good deeds - we are now convinced!"
Elmalılı-orijinal 32:12. Görsen o vakıt ki mücrimler rablarının huzurunda başlarını eğmişler: rabbenâ! Gördük, dinledik şimdi bizi geri çevir salih bir amel işliyelim, zira yakîn hasıl ettik derlerken
Elmalılı 32:12 - Ey Muhammed! Günahkârların, Rablerinin huzurunda başları öne eğilmiş olarak: "Ey Rabbimiz! Gördük ve dinledik, şimdi bizi geri çevir de salih bir amel işleyelim, çünkü biz artık kesin bir şekilde inanıyoruz." derlerken bir görsen!
DiyanetMeali 32:12. Suçluları Rablerinin huzurunda, başları öne eğilmiş olarak: "Rabbimiz! Gördük, dinledik, artık bizi dünyaya geri çevir de iyi iş işleyelim; doğrusu kesin olarak inandık" derlerken bir görsen!
DiyanetVakfı 32:12. O günahkârların, Rableri huzurunda başlarını öne eğecekleri, "Rabbimiz! Gördük duyduk, şimdi bizi (dünyaya) geri gönder de, iyi işler yapalım, artık kesin olarak inandık" diyecekleri zamanı bir görsen!
Ömer.N.Bilmen 32:12 Görecek olsan o vakit ki, günahkârlar Rablerinin huzurunda başlarını eğmiş oldukları halde, «Rabbimiz! Gördük ve işittik, artık bizi geri çevir. Biz sâlih amel işleyelim. Şüphe yok ki, biz kat'i sûrette inanmışlarız (derler).»
SuatYıldırım 32:12 – Bir görseydin o suçluları: Rab’lerinin huzurunda, mahcupluktan başları önlerine eğilmiş şöyle derken:”Gördük, işittik ya Rabbenâ! Ne olur bizi dünyaya bir gönder!Öyle güzel, makbul işler yaparız ki!Çünkü gerçeği kesin olarak biliyoruz artık!” [19,38; 67,10; 6,27-29]
İbni Kesir 32:12 Suçluları Rabblarının huzurunda başları öne eğilmiş olarak: Rabbımız, gördük ve dinledik. Artık bizi dünyaya geri çevir de salih amel işleyelim. Gerçekten biz, kesin olarak inandık, derlerken bir görsen.
Muhammed Esed 32:12 Keşke, günaha batmış olanların [Hesap Günü] Rablerinin huzurunda başlarını öne eğerek, “Ey Rabbimiz! [Şimdi] görmüş ve duymuş olduk. Öyleyse bizi [yeryüzündeki hayatımıza] geri döndür ki doğru ve yararlı işler yapalım: çünkü [artık hakikate] kanî olduk!” dedikleri zaman[ki hallerini] bir görsen!
Ahmed Raza Khan: Mohammed Aqib Qadri: 32:13
And had We willed We would have given every
soul its guidance, but My Word is decreed that I will certainly fill hell
with these jinns and men, combined.
Elmalılı-orijinal 32:13. Eğer dilemiş olsa idik her nefse hidayetini verirdik ve lâkin benden şu kavil hakk oldu: elbette ve elbette Cehennemi dulduracağım bütün Cinlerle İnsanlardan
Elmalılı 32:13 - Eğer biz dilemiş olsaydık her nefse hidâyetini verirdik. Fakat benden: "Bütün insanlar ve cinlerden cehennemi elbette dolduracağım." sözü hak olmuştur.
DiyanetMeali 32:13. Biz dilesek herkese hidayet verirdik, fakat cehennemi tamamen cin ve insanlarla dolduracağıma dair Benden söz çıkmıştır.
DiyanetVakfı 32:13. Biz dilesek, elbette herkese hidayetini verirdik. Fakat, "Cehennemi hem cinlerden hem insanlardan bir kısmıyla dolduracağım" diye benden kesin söz çıkmıştır.
Ömer.N.Bilmen 32:13 Ve eğer dilemiş olsa idik her nefsi elbette hidâyete erdirirdik. Fakat elbette ki, «Cehennemi bütün cinlerden ve insanlardan dolduracağım» sözü Benden hak olmuştur.
SuatYıldırım 32:13 – Eğer dileseydik bütün insanlara hidâyet verir, doğru yola koyardık.Lâkin “Cehennemi cinlerden ve insanlardan bir kısmıyla dolduracağım” hükmü kesinleşmiştir. [10,99]
İbni Kesir 32:13 Eğer Biz isteseydik; herkesi elbette hidayete erdirirdik. Fakat: Cehennemi tamamen cinn ve insanlarla dolduracağım, diye Benden hak söz sadır olmuştur.
Muhammed Esed 32:13 Eğer dileseydik her insanı doğru yola ulaştırırdık: [Dipnot 12] fakat [böyle olmasını dilemedik -ve sonuçta] şu vaadim doğru çıkacak: “Cehennemi mutlaka görünmeyen varlıklar ve insanlarla dolduracağım!” [Dipnot 13]
[Dipnot 12] Lafzen, “mutlaka her insana (nefs) hidayet verirdik”, yani zorla da olsa: fakat insanı doğru ile yanlış arasında tercih yapma yeteneğinden ve dolayısıyla bütün ahlakî sorumluluğundan koparmış olacağı için, Allah, rehberliğini (hidayetini) herhangi bir kimseye zorla “empoze” etmez (karş. 26:4 ve ilgili not Yani: “26:4 Eğer dileseydik, onlara gökten öyle bir alamet indirirdik ki, onun karşısında boyunları bükülür, hemen baş eğerlerdi” ve ilgili not: [Ama insanın inanmasının manevî/ahlakî değeri, bu inancın bir zorlamanın değil, serbest ve özgür iradenin ürünü olmasına bağlı olduğuna göre, “göklerden indirilen” görünür ya da işitilir bir “alamet/işaret”, karşı durulmaz aşikarlığıyla bu serbest irade ya da seçim ögesini ortadan kaldırır ve dolayısıyla insanın mesaja olan inancını ahlakî değerinden ve anlamından yoksun bırakırdı.]).
[Dipnot 13] Bkz. 7:18 ve keza 11:119'un son paragrafı. “Görünmeyen varlıklar” (cinn) konusunda bkz. Ek III.
Ahmed Raza Khan: Mohammed Aqib Qadri: 32:14
"Therefore taste the recompense of your
forgetting the confronting of this day of yours; We have abandoned you
- now taste the everlasting punishment, the recompense of your deeds!"
Elmalılı-orijinal 32:14. O halde tadın unuttuğunuz için bu gününüzün çatmasını, işte biz de sizi unuttuk ve tadın huld azâbını yapıb durduğumuz işler yüzünden
Elmalılı 32:14 - "O halde bu gününüzle karşılaşmayı unuttuğunuzdan dolayı tadın azabı! İşte biz de sizi unuttuk. Yapmakta olduğunuz işler yüzünden tadın ebedî azabı!"
DiyanetMeali 32:14. "Bugüne kavuşmayı unutmanızın karşılığını görün; doğrusu Biz de sizi unuttuk, yaptıklarınıza karşılık ebedi azabı tadın" deriz.
DiyanetVakfı 32:14. (O gün onlara şöyle diyeceğiz:) Bu güne kavuşmayı unutmanızın cezasını şimdi tadın bakalım! Doğrusu biz de sizi unuttuk; yaptıklarınızdan ötürü ebedî azabı tadın!
Ömer.N.Bilmen 32:14 «Artık tadın, bu gününüze kavuşmayı unutmanız sebebiyle. İşte Biz de sizi unuttuk. Ve yapar olduğunuz şeyler yüzünden ebedî azabı tadın.»
SuatYıldırım 32:14 – “Öyleyse, siz nasıl bugünkü buluşmayı unuttunuz ve bu unutmayı ömür boyu sürdürdüyseniz,Biz de bugün sizi unuttuk.Yaptıklarınızdan ötürü, tadın bakalım sürekli azabı!” [45,34; 78,27-30]
İbni Kesir 32:14 Öyleyse şu günümüze kavuşmayı unuttuğunuzdan ötürü tadın azabı. Doğrusu Biz de sizi unuttuk. Yaptıklarınıza karşılık sonsuz azabı tadın.
Muhammed Esed 32:14 [Ve Allah, günahkarlara şöyle seslenecek:] “O halde, bu [Hesap] Günü'nün gelip çatacağını umursamamanın [cezasını] çekin bakalım şimdi! [Artık] Biz de sizi bıraktık: öyleyse, yapmış olduğunuz [her türlü kötülük]ten dolayı [bu] ebedî azabı tadın!”
Ahmed Raza Khan: Mohammed Aqib Qadri: 32:15
Only those believe in Our signs who, when
they are reminded of them, fall down in prostration and proclaim the Purity
of their Lord while praising Him, and are not conceited. (Command of prostration
# 9).
Elmalılı-orijinal 32:15. Bizim âyetlerimize öyle kimseler iyman ederler ki onlarla kendilerine nasıhat verildiği vakıt secdelere kapanırlar ve rablarına hamd ile tesbih ederler de kibirlenmezler
Elmalılı 32:15 - Bizim âyetlerimize öyle kimseler iman eder ki, onlarla kendilerine öğüt verildiği zaman secdelere kapanırlar ve Rablerine hamd ile tesbih ederler de büyüklük taslamazlar.
DiyanetMeali 32:15-16. Ayetlerimize ancak, kendilerine hatırlatıldığı zaman secdeye kapananlar, büyüklük taslamayarak Rablerini överek yüceltenler, vücudlarını yataklardan uzak tutup korkarak ve umarak Rablerine yalvaranlar ve verdiğimiz rızıklardan sarfedenler inanır.
DiyanetVakfı 32:15. Bizim âyetlerimize ancak o kimseler inanırlar ki, bunlarla kendilerine öğüt verildiğinde, büyüklük taslamadan secdeye kapanırlar ve Rablerini hamd ile tesbih ederler.
Ömer.N.Bilmen 32:15 Bizim âyetlerimize ancak öyle kimseler imân eder ki, onlar ile kendilerine nasihat verildiği zaman secde ediciler olarak yüzüstü (yere) kapanırlar ve Rablerini hamd ile tesbih ederler. Ve onlar büyüklük taslamazlar.
SuatYıldırım 32:15 – Bizim âyetlerimize ancak o kimseler inanır ki kendilerine o âyetler hatırlatıldığında, derslerini hemen alır, secdeye kapanır, Rab’lerine hamd, O’nu takdis ve tenzih ederler, asla kibirlenmezler.
İbni Kesir 32:15 Ayetlerimize ancak, kendilerine hatırlatıldığı zaman secdeye kapananlar, büyüklük taslamayarak Rabblarını hamd ile tesbih edenler inanırlar.
Muhammed Esed 32:15 BİZİM mesajlarımıza [gerçekten] inananlar, ancak, kendilerine tebliğ edildiği zaman önünde derin bir hayranlık ve saygıyla eğilenlerdir; [onlar,] Rablerinin sınırsız ihtişamını hamd ile yüceltenler ve asla büyüklük taslamayanlardır;
Ahmed Raza Khan: Mohammed Aqib Qadri: 32:16
Their sides stay detached from their beds
and they pray to their Lord with fear and hope - and they spend from what
We have bestowed upon them.
Elmalılı-orijinal 32:16. Yanları yataklardan aralaşır korku ve ümid içinde rablarına duâ ederler ve kendilerine verdiğimiz rızıklardan onlar hayra masraf yaparlar
Elmalılı 32:16 - Onların yanları yataklardan uzaklaşır, korku ve ümid içinde Rablerine dua ederler ve kendilerine verdiğimiz rızıklardan hayıra sarfederler.
DiyanetMeali 32:15-16. Ayetlerimize ancak, kendilerine hatırlatıldığı zaman secdeye kapananlar, büyüklük taslamayarak Rablerini överek yüceltenler, vücudlarını yataklardan uzak tutup korkarak ve umarak Rablerine yalvaranlar ve verdiğimiz rızıklardan sarfedenler inanır.
DiyanetVakfı 32:16. Korkuyla ve umutla Rablerine yalvarmak üzere (ibadet ettikleri için), vücutları yataklardan uzak kalır ve kendilerine verdiğimiz rızıktan Allah yolunda harcarlar.
Ömer.N.Bilmen 32:16 Yanları yataklarından uzaklaşır ve Rablerine korku ile ümit ile dua ederler ve kendilerini merzûk ettiğimiz şeylerden de infakta bulunurlar.
SuatYıldırım 32:16 – Teheccüd namazı kılmak için yataklarından kalkar, cezalandırmasından endişe içinde, rahmetinden de ümitli olarak Rab’lerine dua edip yalvarırlar ve kendilerine nasib ettiğimiz mallardan Allah yolunda harcarlar.
İbni Kesir 32:16 Onların yanları yataklarından uzaklaşır. Korku ve ümid ile Rabblarına yalvarırlar. Verdiğimiz rızıklardan da infak ederler.
Muhammed Esed 32:16 [onlar,] yataklarından [geceleri] kalkarak[Dipnot 14] korku ve ümit içinde Rablerine yalvaranlardır ve kendilerine geçinmeleri için verdiğimizden başkalarına harcayanlardır.
[Dipnot 14] Lafzen, “yanları [yani, bedenleri] üstüne doğrularak”.
Ahmed Raza Khan: Mohammed Aqib Qadri: 32:17
So no soul knows the comfort of the eyes
that is kept hidden for them *; the reward of their deeds. (Paradise)
Elmalılı-orijinal 32:17. Şimdi kimse bilemez onlar için gizlenmiş olan gözler sürurunu yaptıkları amellere mükâfat için
Elmalılı 32:17 - Şimdi hiç kimse kendileri için, yaptıklarına karşılık gözler aydınlığı olacak şeylerden neler gizlenmiş olduğunu bilemez.
DiyanetMeali 32:17. Yaptıklarına karşılık onlar için saklanan müjdeyi kimse bilmez.
DiyanetVakfı 32:17. Yaptıklarına karşılık olarak, onlar için ne mutluluklar saklandığını hiç kimse bilemez.
Ömer.N.Bilmen 32:17 Onlara yapar oldukları şeylere mükâfaaten gözlerin aydın olacağı şeylerden neler saklanılmış olduğunu artık hiç bir kimse bilmez.
SuatYıldırım 32:17 – İşte onların dünyada yaptıkları makbul işlere mükâfat olarak gözlerini aydın edecek, gönüllerini ferahlatacak hangi sürprizlerin, hangi nimetlerin saklandığını hiç kimse bilemez. [4,22; 10,26] [KM, II Korintos. 12,4]
İbni Kesir 32:17 Yaptıklarına karşılık olarak onlara gözlerin aydın olacağı, nelerin gizlenmiş bulunduğunu kimse bilmez.
Muhammed Esed 32:17 [Böyle davranan müminlere gelince,] yaptıklarından dolayı mükafat olarak [öteki dünyada] onları şimdiye dek gizli kalan hangi mutlulukların[Dipnot 15] beklediğini kimse tahayyül edemez.
[Dipnot 15] Lafzen, “göz aydınlığı [olarak] onlar için saklanmış olan”, yani görülmüş, işitilmiş ve hissedilmiş olsun veya olmasın, onlar için bekletilen mutluluklar. “Şimdiye dek gizli kalan” ifadesi, açıkçası, öteki dünyadaki hayat tarzının bilinmezliğine -ve dolayısıyla, ancak temsîlî olarak tanımlanabilirliğine- işaret eder. İnsanın cenneti “tahayyül etmesi”nin imkansızlığı, Hz. Peygamber'in sahih bir Hadisi'nde şöyle anlatılmıştır: “Allah buyurur ki: Salih kullarım için hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın işitmediği ve hiçbir kalbin kavramadığı şeyler hazırladım.” (Buhârî ve Müslim'in Ebû Hureyre'den rivayetleri ve Tirmizî). Bu Hadis, Sahâbe tarafından, Hz. Peygamber'in yukarıdaki ayet hakkındaki şahsî yorumu olarak görülmüştür (karş. Fethu'l-Bârî, VIII, 418 vd.).
Ahmed Raza Khan: Mohammed Aqib Qadri: 32:18
So will the believer ever be equal to the
one who is lawless? They are not equal!
Elmalılı-orijinal 32:18. Öyle ya, mü'min olan fasık olan gibi olur mu? Onlar müsavi olmazlar
Elmalılı 32:18 - Öyle ya iman eden kimse, fâsık olan gibi olur mu? Onlar eşit olamazlar.
DiyanetMeali 32:18. İnanan kimse yoldan çıkmış kimseye benzer mi? Bunlar bir olamazlar.
DiyanetVakfı 32:18. Öyle ya, mümin olan, yoldan çıkmış kimse gibi midir? Bunlar elbette bir olamazlar.
Ömer.N.Bilmen 32:18 Evet. Hiç mü'min olan kimse, fâsık olan kimse gibi midir? (Elbette ki müsavî olmazlar.)
SuatYıldırım 32:18 – Öyle ya, mümin olan, hiç fâsık gibi olur mu? Bunlar asla bir olamazlar. [45,21; 38,28; 59,20]
İbni Kesir 32:18 Mü'min olan kimse yoldan çıkmış kimse gibi midir? Bunlar hiç bir olmazlar.
Muhammed Esed 32:18 Zaten, [bu dünyada] iman etmiş olan kimse, yoldan çıkmış biriyle hiç mukayese edilebilir mi? Bunlar [elbette] bir olamazlar!
Ahmed Raza Khan: Mohammed Aqib Qadri: 32:19
Those who accepted faith and did good deeds
- for them are the Gardens of (everlasting) stay; a welcome in return for
what they did.
Elmalılı-orijinal 32:19. Evet, iyman edib o salih amelleri işliyen kimselerin amellerine mukabil konukluk olarak kendilerine me'vâ cennetleri vardır
Elmalılı 32:19 - Evet, iman edip de salih amelleri işleyen kimselerin, yaptıklarına karşılık bir konukluk (ağırlanma) olarak me'vâ (barınak) cennetleri vardır.
DiyanetMeali 32:19. İnanıp yararlı iş işleyenlere gelince, onların yaptıklarına karşılık, varacakları cennet konakları vardır.
DiyanetVakfı 32:19. İman edip de, iyi işler yapanlara gelince, onlar için yaptıklarına karşılık olarak varıp kalacakları cennet konakları vardır.
Ömer.N.Bilmen 32:19 Evet. O kimseler ki, imân ettiler ve sâlih sâlih amellerde bulundular, artık onlar için yapmış oldukları amelleri mukabilinde konak olmak üzere Me'va cennetleri vardır.
SuatYıldırım 32:19 – İman edip, güzel ve makbul işler işleyenlere, yaptıklarına karşılık konukluk olarak Me’va cennetleri vardır.
İbni Kesir 32:19 İman edip salih amel işleyenlere gelince; onlar için yapmış oldukları amellere karşılık koymak üzere Me'va Cennetleri vardır.
Muhammed Esed 32:19 İman edip doğru ve yararlı işler yapanlara gelince: yaptıklarına karşılık [Allah'tan] bir mükafat olarak onları dinlenip huzur bulacakları bahçeler beklemektedir.
Ahmed Raza Khan: Mohammed Aqib Qadri: 32:20
And those who are lawless - their destination
is the fire; whenever they wish to come out of it, they will be returned
into it, and it will be said to them, "Taste the punishment of the fire
you used to deny!"
Elmalılı-orijinal 32:20. Amma fasıklık etmiş olanların me'vâları ateştir. Ondan her çıkmak istedikçe onlar içine iade olunurlar da kendilerine haydi tadin o ateşin tekzib edib durduğunuz azâbını denilir
Elmalılı 32:20 - Ama fâsıklık etmiş olanların barınakları ateştir. Oradan her çıkmak istediklerinde oraya geri çevrilirler ve kendilerine: "Haydi tadın o ateşin yalanlayıp durduğunuz azabını!" denir.
DiyanetMeali 32:20. Ama yoldan çıkanların, işte onların varacağı yer ateştir. Oradan çıkmak isteyişlerinin her defasında geri çevrilirler ve onlara: "Yalanlayıp, durduğunuz ateşin azabını tadın" denir.
DiyanetVakfı 32:20. Yoldan çıkanlar ise, onların varacakları yer ateştir. Oradan her çıkmak istediklerinde geri çevrilirler ve kendilerine: Yalandır deyip durduğunuz cehennem azabını tadın! denir.
Ömer.N.Bilmen 32:20 Fakat o kimseler ki, fıska sapmışlardır, artık onların barınacakları yer, ateştir. Her ne vakit oradan çıkmalarını istedikçe onun içine geri döndürüleceklerdir ve onlara denilmiş olacaktır ki, o ateş azabını tadın ki, siz onu yalan saymakta bulunmuş idiniz.
SuatYıldırım 32:20 – Yoldan çıkmış fâsıkların ise barınakları cehennemdir.Her ne zaman oradan çıkmak isteseler yine oraya itilirler.Onlara: “Cehennem azabını yalan sayıyordunuz. Tadın da görün bakalım!” denir. [22,22; 34,42]
İbni Kesir 32:20 Yoldan çıkanlara gelince; onların sığınağı da ateştir. Oradan çıkmak istedikleri her seferinde geri çevrilirler. Ve onlara: Yalanlayıp durduğunuz ateşin azabını tadın, denir.
Muhammed Esed 32:20 Sapmışların varacakları yer ise ateştir: ondan kurtulmak için her çırpınışlarında yeniden içine atılırlar ve kendilerine, “Yalanlamış olduğunuz ateşin azabını [şimdi] tadın bakalım!” denir.
Ahmed Raza Khan: Mohammed Aqib Qadri: 32:21
And We shall indeed make them taste the
smaller punishment before the greater punishment, so that they may return.
Elmalılı-orijinal 32:21. Şu da muhakkak ki onlara o en büyük azâbdan beride o yakın azabdan da tattıracağız, gerek ki rücu' edeler
Elmalılı 32:21 - Şu bir gerçek ki, onlara o en büyük azabdan önce yakın azabdan (dünyada) da tattıracağız. Umulur ki, (kötülükten) dönerler.
DiyanetMeali 32:21. Belki yollarından dönerler diye and olsun onlara büyük azabdan önce dünya azabından tattırırız.
DiyanetVakfı 32:21. En büyük azaptan önce, onlara mutlaka en yakın azaptan tattıracağız; olur ki (imana) dönerler.
Ömer.N.Bilmen 32:21 Ve elbette onlara o en büyük azaptan önce o yakın azaptan tattıracağız. Umulur ki, onlar ric'at ediverirler.
SuatYıldırım 32:21 – O kâfirlerin dönüş yapmaları ümidiyle, onlara en büyük azaptan önce, dünyada açlık, musîbet, esaret, ölüm gibi peşin bir azap tattıracağız.
İbni Kesir 32:21 Belki dönerler diye andolsun ki onlara büyük azabdan önce de mutlaka yakın azabdan tattıracağız.
Muhammed Esed 32:21 Fakat o şiddetli azab[a onları mahkum etme]den önce belki [pişman olup] yollarını düzeltirler diye [Dipnot 16] hemen yanı başlarındaki azabı tattıracağız. [Dipnot 17]
[Dipnot 16] Lafzen, “[Doğru yola] dönerler diye”.
[Dipnot 17] Lafzen, “daha yakın olanı”, yani bu dünyada olanı: açıklama için bkz. 52:47, not 27. [54:27 not 27: Kur’an, 32:21'de olduğu gibi, burada da, her şer fiilin bu dünyada bile onu işleyenleri şu veya bu şekilde etkileyeceği gerçeğini vurgulamaktadır -bu etki, ya onu çevresinin dostluğundan yoksun bırakarak iç yalnızlığını derinleştirmek (çevresine yabancılaştırmak -T.ç.n), yahut daha dolaysız bir şekilde, gerçek bir mutluluğu ve tatmini imkansız kılacak şartları yaratmak suretiyle gerçekleşir.]
Ahmed Raza Khan: Mohammed Aqib Qadri: 32:22
And who is more unjust than one who is
preached to from the verses his Lord, then he turns away from them? We
will indeed take revenge from the guilty.
Elmalılı-orijinal 32:22. Rabbının âyetleriyle nasıhat edilib de sonra onlardan yüz çeviren kimseden daha zalim de kim olabilir, muhakkak ki mücrimlerden biz intikam alırız
Elmalılı 32:22 - Rabbinin âyetleriyle kendisine öğüt verilip de, sonra onlardan yüz çeviren kimseden daha zalim kim olabilir? Gerçekten biz, günahkârlardan intikam alacağız.
DiyanetMeali 32:22. Rabbinin ayetleri kendisine hatırlatılıp da onlardan yüz çeviren kimseden daha zalim var mıdır? Şüphesiz suçlulardan öç alacağız.*
DiyanetVakfı 32:22. Kendisine Rabbinin âyetleri hatırlatıldıktan sonra onlardan yüz çevirenden daha zalim kim olabilir! Muhakkak ki biz, günahkârlara, lâyık oldukları cezayı veririz.
Ömer.N.Bilmen 32:22 Ve daha zalim kimdir kendisine Rabbinin âyetleriyle nasihat verilip de sonra onlardan yüz çeviren kimseden? Şüphe yok ki, Biz günahkârlardan intikam alıcılarız.
SuatYıldırım 32:22 – Rabbinin âyetleri ile kendisine nasihat edildiğinde sırtını dönüp uzaklaşan kimseden daha zalim kimse olur mu?Biz o suçlulardan elbette intikam alıp onları cezalandıracağız.
İbni Kesir 32:22 Rabbının ayetleri kendisine hatırlatılıp da onlardan yüz çeviren kimseden daha zalim kim vardır? Muhakkak ki Biz, suçlulardan intikam alıcıyız.
Muhammed Esed 32:22 Kendisine Rabbinin mesajları aktarıldığında onlara sırtını dönenden daha zalim kim olabilir? [Bu şekilde] günaha batmış olanlardan öcümüzü mutlaka alacağız!
Ahmed Raza Khan: Mohammed Aqib Qadri: 32:23
And indeed We bestowed the Book to Moosa,
therefore have no doubt in its acquisition, and made it a guidance for
the Descendants of Israel.
Elmalılı-orijinal 32:23. Şanım hakkı için muhakkak ki vaktiyle Musâya kitab vermiştik, şimdi de sen onun likasından şübheye düşme, ve onu Beni İsraîl için bir hidayet rehberi kılmıştık
Elmalılı 32:23 - Andolsun ki biz vaktiyle Musa'ya kitap vermiştik. Şimdi de sen ona (öyle bir kitaba) kavuşmaktan şüphe içinde olma. Biz onu İsrailoğullarına doğru yolu göstren bir rehber kılmıştık.
DiyanetMeali 32:23. And olsun ki Musa'ya Kitap verdik; Sakın sen ona kavuşacağından şüphe etme. Musa'ya verdiğimizi İsrailoğullarına doğruluk rehberi kıldık.
DiyanetVakfı 32:23. Andolsun biz Musa'ya Kitap verdik, -(Resûlüm!) sen ona kavuşacağından şüphe etme- ve onu İsrailoğullarına hidayet rehberi kıldık.
Ömer.N.Bilmen 32:23 Andolsun ki, Mûsa'ya kitap vermiştik. Artık sen de ona kavuşacağından şüphede bulunma ve onu İsrailoğulları için bir rehber-i hidâyet kılmıştık.
SuatYıldırım 32:23-24 – Şu bir gerçektir ki, sana verdiğimiz gibi Mûsâ’ya da kitap vermiş, sana vahyettiğimiz gibi ona da vahyetmiştik.Dolayısıyla onun da böyle bir vahiy aldığından hiç tereddüdün olmasın.Biz ona verdiğimiz kitabı, İsrailoğullarına rehber kıldık.Onlar sabrettiği ve âyetlerimize kesin olarak inandıkları müddetçe,Biz, emir ve irşadımızla onlardan doğru yolu gösteren önderler tayin ettik. [17,2]
İbni Kesir 32:23 Andolsun ki; Musa'ya da kitab verdik. Sakın, sen O'na kavuşacağından kuşku içinde olma. Ve onu İsrailoğullarına hidayet yaptık.
Muhammed Esed 32:23 GERÇEK ŞU Kİ [ey Muhammed,] Biz vahyi Musa'ya [da] tevdî etmiştik: öyleyse [sana ilettiğimiz vahiyde] aynı [hakikat] ile karşılaşacağından kuşkuya düşme! [Dipnot 18] Ve [nasıl ki] o [önceki vahy]i İsrailoğulları için bir rehber kıldık,
[Dipnot 18] Bu pasaj ile surenin başında dile getirilen konuya yeniden dönülmektedir; şöyle ki, Muhammed (s)'e bahşedilen vahyin ilahî menşei, bu pasajda da işaret edildiği gibi, Hz. Musa'ya (tek-tanrılı üç dinin, Yahudilik, Hristiyanlık ve İslamiyet'in üçünün de kabul ettiği büyük peygamberlerin en sonuncusu) bahşedilmiş olan vahyin menşei ile aynıdır. Ayrıca, yukarıdaki ayette vurgulanan bütün ilahî vahiylerin ihtiva ettiği temel hakikatlerin aynılığı, bu vahiylerin takipçilerinin, hangi dönemde, ülkede ve sosyal çevrede olurlarsa olsunlar, ortaya koydukları ahlakî taleplerin de aynılığını gerektirir.
Ahmed Raza Khan: Mohammed Aqib Qadri: 32:24
And We made some leaders among them, guiding
by Our command, when they had persevered; and they used to accept faith
in Our signs.
Elmalılı-orijinal 32:24. Ve içlerinden öncül imamlar yetiştirmiştik ki sabrettiklerinde emrimizle hidayet ediyorlardı ve âyetlerimize yakîn ile sarılmışlardı
Elmalılı 32:24 - Onların içinden, sabrettikleri zaman bizim emrimizle doğru yola ileten önderler yetiştirmiştik. Onlar, bizim âyetlerimize kesin bir şekilde inanıyorlardı.
DiyanetMeali 32:24. Sabredip ayetlerimize kesin olarak inanmalarından ötürü, aralarından, onları buyruğumuzla doğru yola götüren önderler yaptık.
DiyanetVakfı 32:24. Sabrettikleri ve âyetlerimize kesinlikle inandıkları zaman, onların içinden, buyruğumuzla doğru yola ileten rehberler tayin etmiştik.
Ömer.N.Bilmen 32:24 Ve sabrettikleri zaman onlardan rehberler kılmıştık ki, Bizim emrimizle doğru yola sevkederlerdi ve âyetlerimize yakînen kani bulunmuşlardı.
SuatYıldırım 32:23-24 – Şu bir gerçektir ki, sana verdiğimiz gibi Mûsâ’ya da kitap vermiş, sana vahyettiğimiz gibi ona da vahyetmiştik.Dolayısıyla onun da böyle bir vahiy aldığından hiç tereddüdün olmasın.Biz ona verdiğimiz kitabı, İsrailoğullarına rehber kıldık.Onlar sabrettiği ve âyetlerimize kesin olarak inandıkları müddetçe,Biz, emir ve irşadımızla onlardan doğru yolu gösteren önderler tayin ettik. [17,2]
İbni Kesir 32:24 İçlerinden de sabrettikleri zaman emrimizle doğru yola götürecek kılavuzlar tayin ettik. Ve onlar ayetlerimizi çok iyi biliyorlardı.
Muhammed Esed 32:24 ve [nasıl ki] sabredip mesajlarımıza tereddütsüz inandıkları zaman, onların içinden, buyruklarımız doğrultusunda [Dipnot 19] [kavimlerini] hidayete ulaştıran önderler çıkardık, [işte böylece, ey Muhammed, sana vahyedilmiş olan ilahî kelâm için de aynı şey geçerli olacak.] [Dipnot 20]
[Dipnot 19] Yani, kendi döneminde ve kendi çağı için dile getirilen Tevrat'taki ilahî buyruklara uygun şekilde: Bu, Kur’an'da çok sık vurgulandığı gibi, daha sonraki dönemlerde İsrailoğulları arasında görülen iman zayıflığına ve önderleri ile bilginlerinin büyük kısmında rastlanan, Tevrat metninin çarpıtılması ve böylece “doğrunun yanlışla örtülmesi” eğilimlerine (bkz. örn. 2:42, 75, 79 ve ilgili notlar Yani [2:42 “Hakkı bâtıl ile örtüp bile bile gizlemeyin.” Iligili not 33 (sure 2 not 33: “Hakkı bâtıl ile örtmek”le, Kur’an'ın sık sık Yahudileri ithamına sebep olan, Kitâb-ı Mukaddes'in metnini tahrif etmeleri kasdedilmiştir -ki bu tahrifat, objektif metin tetkikleri yoluyla da isbatlanmıştır. Öte yandan, “hakikatin gizlenmesi”, Yahudilerin, Kitâb-ı Mukaddes'deki Hz. Musa'nın “Tanrın Rab, sizin için aranızdan, kardeşleriniz içinden tıpkı benim gibi bir peygamber çıkaracak, siz o'nu dinleyeceksiniz” (Tesniye xviii, 15) şeklindeki sözlerini ve bizzat Allah'a izafe edilen: “Kardeşlerin arasından onlara senin gibi bir peygamber göndereceğim ve o'nun ağzına kendi sözlerimi koyacağım” (Tesniye xviii, 18) şeklindeki sözleri gözardı etmelerine veya kasden yanlış yorumlamalarına işaret eder. Açıktır ki İsrailoğulları'nın “kardeş”leri, Araplardır ve özellikle onların musta‘ribe (“Araplaşmış”) gurubudur ki kökleri Hz. İsmail'e ve Hz. İbrahim'e kadar uzanır: ve Arap Peygamberi'nin kendi kabîlesi “Kureyş” de bu guruba mensup olduğundan, yukarıdaki Kitâb-ı Mukaddes ifadeleri o'nun ortaya çıkacağına işaret olarak kabul edilmelidir.); 2:75 “ŞİMDİ, onların tebliğ ettiğiniz şeye inanacaklarını bekliyor musunuz?” ilgili not:60 [Sure 2 not 60: Burada Müslümanlara hitap edilmektedir. İslam'ın ilk döneminde özellikle o zamanlar çok sayıda Yahudinin yaşadığı Medine'ye hicretten sonra Müslümanlar, Yahudilerin, tevhidî inançlarından dolayı Kur’an mesajına ilk koşacaklar arasında bulunacaklarını bekliyorlardı. Bu, hayal kırıklığı ile sonuçlanan bir beklenti oldu. Çünkü Yahudiler, kendi dinlerini sadece İsrailoğullarına adanmış bir çeşit ulusal miras olarak kabul ediyorlar ve yeni bir vahyin gereğine -veya olabilirliğine- inanmıyorlardı.] Aksine, birçoğu Allah'ın kelâmını dinler ama onu anladıktan sonra bile bile çarpıtırlar. Not 61 (Sure 2 not 61: Karş. Yeremya xxxiii,) ve 2:79 “O halde, yazıklar olsun onlara ki, kendi elleriyle, ilahî kelâm[dan olduğunu iddia ettikleri hususlar]ı kaydettikten sonra, az bir kazanç elde etmek için, “Bu Allah'tandır!” derler. (Böyle diyerek) kendi elleriyle kaydettiklerinden ötürü yazıklar olsan onlara! Ve yine bütün o kazandıklarından ötürü yazıklar olsun böylelerine!” ve iligili not 64 (Sure 2 not 64: Burada Kitâb-ı Mukaddes'in metnini tahrif etmekten ve böylece onların cahil izleyicilerini yanıltmaktan sorumlu tutulan alimler kasdedilmektedir. “Az kazanç”, onların sözde “seçilmiş toplum” olarak kapıldıkları üstünlük duygusudur.)]) işaret etmektedir.
[Dipnot 20] Bu tesbit, Zemahşerî'nin yukarıdaki ayet ile ilgili yorumunu yansıtmaktadır: Kur’an, bir toplum için, o toplumun dinî önderleri sıkıntılara karşı sabrettikleri ve inançlarında kararlılık gösterdikleri sürece bir doğru yol rehberi ve hidayet kaynağıdır. Bu yorum, ahlakî değerlerini ve inançlarını kaybetmiş bir topluma Kur’an'ın hiçbir fayda sağlamayacağını ifade eder.
Ahmed Raza Khan: Mohammed Aqib Qadri: 32:25
Indeed your Lord will judge between them
on the Day of Resurrection concerning the matters in which they used to
differ.
Elmalılı-orijinal 32:25. Şimdi ihtilâf edib durdukları şeylerde hiç şübhesiz ki rabbın Kıyamet günü beyinlerini fasledecektir
Elmalılı 32:25 - Şimdi ihtilafa düştükleri şeyler hakkında şüphesiz ki Rabbin kıyamet günü aralarında ayırıcı hükmü verecektir.
DiyanetMeali 32:25. Muhakkak ki Rabbin ayrılığa düştükleri şeylerde kıyamet günü aralarında hükmedecektir.
DiyanetVakfı 32:25. Muhakkak ki Rabbin, ihtilâf etmekte oldukları şeyler hakkında kıyamet günü onların aralarında hükmedecektir.
Ömer.N.Bilmen 32:25 Muhakkak ki, senin Rabbin (evet) O, kendisinde ihtiIâf eder oldukları şeylerde aralarını Kıyamet günü (hâl ve) fasledecektir.
SuatYıldırım 32:25 – Senin Rabbin kıyametteki büyük duruşma günü ihtilaf ettikleri hususlarda onlar arasında kesin hükmü elbet verecektir. [45,16-17]
İbni Kesir 32:25 Ayrılığa düştükleri şeylerde; Rabbın, muhakkak ki kıyamet günü aralarında hükmedecektir.
Muhammed Esed 32:25 ŞÜPHE YOK Kİ Allah, ihtilaf ettikleri bütün konularda [Dipnot 21] Kıyamet Günü insanlar arasında [Dipnot 22] bir hüküm verecektir.
[Dipnot 21] Bkz. sure 2, not 94 [Sure 2, not 94: Başka bir deyişle, “Allah, (onların inançlarındaki) doğruları tasdik edecek ve (ondaki) yanlışların yanlışlığını da gösterecektir” (Muhammed Abduh, Menâr I, 428'de). Kur’an, sürekli olarak, ilahî vahye dayanan bütün inançlarda büyük bir hakikat payı bulunduğunu ve sonraki farklılıkların onların “kuruntu”larının (2:111) ve asıl öğretilerin zamanla tahrif edilmiş olmasının eseri olduğunu ifade eder. (Bkz. Ayrıca 22:67-69.)] ve 22:67-69. Buradaki ihtilaf, yeniden dirilmeye inanmak ile bunu inkar etmek konusundadır.
[Dipnot 22] Lafzen, “onlar arasında”.
Ahmed Raza Khan: Mohammed Aqib Qadri: 32:26
And did they not obtain guidance by the
fact that We did destroy many generations before them, so now they walk
in their houses? Indeed in this are signs; so do they not heed?
Elmalılı-orijinal 32:26. Daha irşad etmedi mi onları ki kendilerinden evvel nice karınlar helâk etmişiz, meskenlerinde geziyorlar, elbette bunda şübhesiz âyetler var, halâ kulak vermiyecekler mi?
Elmalılı 32:26 - Kendilerinden önce, yurtlarında gezip dolaşmakta oldukları nice kuşakları helâk etmiş olmamız, daha onları doğru yola iletmedi mi? Şüphesiz bunda nice ibretler vardır. Hâlâ kulak vermeyecekler mi?
DiyanetMeali 32:26. Şimdi yurtlarında gezip dolaştıkları, kendilerinden önceki nice nesilleri yok etmiş olmamız onları doğru yola sevketmez mi? Bunlarda şüphesiz ibretler vardır. Dinlemezler mi?
DiyanetVakfı 32:26. Halen yurtlarında gezip dolaştıkları kendilerinden önceki nice nesilleri helâk edişimiz onları doğru yola sevketmedi mi? Bunlarda elbette ibretler vardır. Hâla kulak vermezler mi?
Ömer.N.Bilmen 32:26 Onlar için bir vesile-i hidâyet olmadı mı ki, onlardan evvel nice neslileri helâk ettik ki, onların yurtlarında gezip dolaşırlar. Şüphe yok ki, bunda elbette ibretler vardır. Hâlâ dinlemeyecekler mi?
SuatYıldırım 32:26 – Yurtlarında dolaştıkları nice nesillerin hayatlarını sona erdirmemiz, onları doğru yola irşad etmiyor mu?Elbette bunda ibretler vardır. Hâlâ nasihat dinlemeyecekler mi? [19,98; 7,92; 27,52; 22,45-46]
İbni Kesir 32:26 Şimdi yurtlarında gezip dolaştıkları, kendilerinden önceki nesillerden nicesini yok etmiş olmamız, onları doğru yola sevketmez mi? Şüphesiz bunlarda ayetler vardır. Hala dinlemezler mi?
Muhammed Esed 32:26 [Fakat] onlar, [o hakikati inkar edenler,] kendilerinden önce gelip geçmiş kaç nesli [Dipnot 23] -bugün yurtlarında dolaşıp durdukları [kaç toplumu]- yok ettiğimizi görüp ders almazlar mı? Bunda elbette açık dersler vardır: hâlâ dinlemezler mi?
[Dipnot 23] Karn (lafzen, “nesil”) teriminin daha geniş anlamı için bkz. 20:128, not 111. Yani [20:128 “PEKİ, bu [hakkı inkar eden] kimseler, yurtlarında gezip dolaştıkları kendilerinden önce gelip geçmiş kuşaklardan nicesini helak ettiğimizi görerek bundan kendileri için bir ders çıkarmadılar mı?” ilgili not 111 (20:128 not 111: Lafzen, “... nice kuşakları helak etmemiz onlara doğru yolu göstermedi mi?” Unutulmamalıdır ki, karn ismi yalnızca “kuşak/nesil” anlamına değil, fakat, çoğu zaman daha çok “belli bir çağda yaşayan insan topluluğu”, yani terimin tarihî anlamıyla “uygarlık” anlamına da gelmektedir.)]
Ahmed Raza Khan: Mohammed Aqib Qadri: 32:27
And do they not see that We send the water
to the barren land and produce crops with it, so their animals and they
themselves eat from it? So do they not perceive?
Elmalılı-orijinal 32:27. Ya hiç görmediler de mi? Biz kır yere suyu salıveriyoruz de onunla bir ekin çıkarıyoruz, ondan hayvanları da yıyor, kendileri de, hâlâ gözlerini açmıyacaklar mı?
Elmalılı 32:27 - Ya hiç görmediler mi ki, biz kır yere suyu salıveriyoruz da onunla bir ekin çıkarıyoruz. Ondan hayvanları da yiyor, kendileri de. Hâlâ gözlerini açmayacaklar mı?
DiyanetMeali 32:27. Kuru yerlere suyu gönderip onunla hayvanlarının ve kendilerinin yedikleri ekinleri çıkardığımızı görmezler mi? Görmüyorlar mı?
DiyanetVakfı 32:27. Kupkuru yerlere suyu ulaştırdığımızı, onunla gerek hayvanlarının gerekse kendilerinin yiyegeldikleri ekini çıkarmakta olduğumuzu da görmediler mi? Hâla da göremeyecekler mi?
Ömer.N.Bilmen 32:27 Görmediler mi ki, muhakkak Biz suyu çorak yere sevkederiz de onunla hemen ekinleri çıkarırız, onlardan hayvanları ve kendileri yiyiverir. Hâlâ görmezlermi?
SuatYıldırım 32:27 – Görmüyorlar mı ki biz otsuz, kır araziye su sevk ediyoruz, onun sayesinde, hayvanların ve kendilerinin yiyecekleri ekinleri yetiştiriyoruz. Hâlâ bunları görmeyecekler mi?
İbni Kesir 32:27 Görmezler mi ki; Biz, kuru yerlere suyu gönderiyor, onunla hayvanlarının ve kendilerinin yedikleri ekinleri çıkarıyoruz. Hala da görmeyecekler mi?
Muhammed Esed 32:27 Üzerinde ot bitmeyen kuru topraklara yağmur indirip kendilerinin ve hayvanlarının yiyeceği bitkileri Bizim yeşerttiğimizi görmezler mi?
Ahmed Raza Khan: Mohammed Aqib Qadri: 32:28
And they say, "When will this decision
take place, if you are truthful?"
Elmalılı-orijinal 32:28,29. Bir de ne vakıt o fetih eğer doğru iseniz? Diyorlar. De ki küfredenlere o fetih günü iymanları faide vermez ve onlara göz açtırılmaz
Elmalılı 32:28 - Bir de "Ne zaman o fetih, eğer doğru söylüyorsanız?" diyorlar.
DiyanetMeali 32:28. "Doğru söylüyorsanız bildirin bu hüküm ne zaman verilecektir?" derler.
DiyanetVakfı 32:28. Eğer doğru söylüyorsanız, bu fetih (ve hüküm) günü hani ne zaman? derler.
Ömer.N.Bilmen 32:28 Ve diyorlar ki: «Bu feth ne zamandır? Eğer siz doğru sözlü kimseler iseniz (söyleyiniz bakalım!).»
SuatYıldırım 32:28 – Bir de: “Eğer iddianızda doğru iseniz bu fetih (zafer veya kesin hüküm) ne zaman? derler.
İbni Kesir 32:28 Ve derler ki: Doğru söylüyorsanız bu fetih ne zamandır?
Muhammed Esed 32:28 Ama onlar: “Eğer söylediğiniz doğru ise, bu nihaî karar ne zaman verilecek?” diye soruyorlar. [Dipnot 24]
[Dipnot 24] Bu, 25. ayetteki ifadeye bir atıftır.
Ahmed Raza Khan: Mohammed Aqib Qadri: 32:29
Proclaim, "On the Day of Decision *, the
disbelievers will not benefit from their accepting faith, nor will they
get respite." (* Of death or of resurrection)
Elmalılı-orijinal 32:28,29. Bir de ne vakıt o fetih eğer doğru iseniz? Diyorlar. De ki küfredenlere o fetih günü iymanları faide vermez ve onlara göz açtırılmaz
Elmalılı 32:29 - De ki: "İnkâr edenlere o fetih günü iman etmeleri fayda vermez ve onlara göz açtırılmaz."
DiyanetMeali 32:29. De ki: "Hükmün verileceği gün inkarcılara ne inanmaları fayda verir ve ne de ertelenirler."
DiyanetVakfı 32:29. De ki: Fetih (ve hüküm) gününde inkârcılara (o gün ettikleri) imanları fayda vermeyecek ve kendilerine mühlet de tanınmayacaktır!
Ömer.N.Bilmen 32:29 De ki: «Kâfir olmuş olanlara o fetih günü imânları bir fâide vermez ve onlara mühlet de verilmez».
SuatYıldırım 32:29 – De ki: “Fetih günü, kâfirlere imanları fayda vermez, onlara mühlet de verilmez.” [4,84-85]
İbni Kesir 32:29 De ki: Fetih günü o kafirlere imanları fayda vermeyecek ve onlara bakılmayacak.
Muhammed Esed 32:29 De ki: “Nihaî Karar Günü, [hayatları boyunca] hakikati inkar etmiş olanlara ne [yeni fark ettikleri] imanları bir fayda sağlayacak, ne de kendilerine bir mühlet verilecektir”.
Ahmed Raza Khan: Mohammed Aqib Qadri: 32:30
Therefore turn away from them and wait
- indeed they too have to wait.
Elmalılı-orijinal 32:30. Şimdi onlardan yüz çevir de gözet, çünkü onlar gözetiyorlar
Elmalılı 32:30 - Şimdi sen onlardan yüz çevir de gözet. Çünkü onlar da gözetmektedirler.
DiyanetMeali 32:30. Onları bırak, bekle; zaten onlar da senin akıbetini beklemektedirler.*
DiyanetVakfı 32:30. Artık sen onları bırak ve bekle. Zaten onlar da beklemektedirler.
Ömer.N.Bilmen 32:30 Artık onlardan yüz çevir ve bekle. Şüphe yok ki, onlar da bekleyicilerdir.
SuatYıldırım 32:30 – Şimdi sen onları kendi hallerine bırak. Yardımımızı veya onların helâk edilmelerini bekle!Çünkü onlar da senin helâk olmanı bekliyorlar. [52,30; 11,93; 44,59]
İbni Kesir 32:30 Bırak onları ve bekle. Zaten onlar da beklemektedir.
Muhammed Esed 32:30 Artık onları kendi hallerine bırak ve onların beklediği gibi sen de [hakikatin ortaya çıkmasını] bekle.