Ahmed Raza Khan: Mohammed Aqib Qadri:
And when it is said to them, “Do not cause turmoil in the earth”, they say, “We are only peacemakers!”
Elmalılı-orijinal 2:11 Hem bunlara yer yüzünü fesada vermeyin denildiği zaman biz ancak ıslahcılarız derler
Elmalılı 2:11 - Hem onlara: "Yeryüzünde fesat çıkarmayın." denildiğinde: "Biz ancak ıslah edicileriz." derler.
DiyanetMeali 2:11 Kendilerine: "Yeryüzünde bozgunculuk yapmayın" dendiği zaman, "Bizler sadece ıslah edicileriz" derler.
DiyanetVakfı 2:11 Onlara: Yeryüzünde fesat çıkarmayın, denildiği zaman, "Biz ancak ıslah edicileriz" derler.
Ömer.N.Bilmen 2:11 Onlara, «Yeryüzünde fesatta bulunmayınız,» denilince onlar, «Biz ancak ıslah edici kimseleriz,» derler.
SuatYıldırım 2:11 – Ne zaman onlara: “Yeryüzüne fesat saçmayın!” denilse “Biz sadece barışçıyız, ortalığı düzeltmekten başka işimiz yok!” derler. [8,73; 47,11; 2,205]
İbni Kesir 2:11 Kendilerine: yeryüzünde bozgun çıkarmayın, denildiğinde, biz ancak ıslah edicileriz, derler.
[KURTUBİ TEFSİRİ: 11ci ayetin tefsirinin baslangıcı]
11. Onlara: "Yeryüzünde fesat çıkarmayın" denildiği zaman "biz ancak ıslah edicileriz" derler.
Fesat ve Islah:
Zaman" edatı, zarf kabul edilerek nasb mahallindedir. Bunda amil dediler" buyruğudur. Bu buyruk beklenen fiilin gerçekleştiğini haber verir. el-Cevherî der ki: edatı gelecekteki zamana delalet eden bir isimdir. Ancak bir cümleye izafe edilerek kullanılır ve: Taze hurma kızarmaya başladığında sana gelirim," ve Filan kişi geldiğinde..." denilir. Bunun isim olduğunu gösteren ise: Filan kişinin sana geleceği günü gelirim, anlamını ifade etmesidir. O halde bu kelime bir zarftır ve karşılık vermek anlamını da ihtiva etmektedir.
Şartın cevabı üçtür: Fiil, fa harfi ve edatı. Fiil olarak: "Bana gelirsen ben de sana gelirim" demek gibi. "Fa" harfi ile: " Eğer bana gelirsen ben de sana iyilikte bulunurum" sözünde olduğu gibidir. (ISI.) edatı ile de yüce Allah'ın şu buyruğunda şartın cevabı olarak yer aldığını görüyoruz: "Eğer ellerinin önden gönderdikleri sebebiyle de onlara bir kötülük gelip çatarsa, bakarsın ki fJ ISI ) onlar ümit kesmişlerdir." (er-Rum, 30/26) Şiirde bu edat getirilerek şartın cevabının yer aldığı örneklerden birisi de Kays b. el-Hatîm'in şu sözleridir:
"Kılıçlarımız erişmezse, eğer onları
Adımlarımız eriştirir düşmanımıza onlarla öylece vuruşuruz."
Burada görüldüğü gibi, vuruşuruz" kelimesi, cezm ile (sükûn-lü olarak) üzerine atfedilmiştir. Çünkü bu da (mahallen) meczumdur. Eğer meczum olmasaydı, o vakit bu kelimenin sonunu nasb ile söylerdi.
Bazan ya tekid maksadıyla da eklenir. Yine bu edat ile de cezm edilir. Ferezdak'ın şu beyiti bu türdendir:
"Bir zalim oğlu olan Ebu Leyla kalktı ona
Ve o, kılıcı sıyırdı mı vururdu."
Sibeveyh der ki: Güzel olan Ka'b b. Züheyr'in şu beyitidir:
"Ve benim devem istedi mi, (gün boyunca yürüdükten sonra) öyle hızlı yol alır ki Gün batımında, korkmuş ve dehşete kapılmış bir öküz gibidir (çok hızlıdır)." Bundan kastı ise, bu beyitte de cezm edilmediği gibi, edatıyla cezm etmemenin daha güzel olacağıdır.
el-Müberred'den bu edat müfacee (aniden beklenmedik birşey ile karşılaşmayı) bildiren ifadelerde mekan zarfı olduğu takdirde cezmetmeyeceği görüşü nakledilmiştir: Çıktım, aniden Zeyd ile karşılaştım" demek gibi. Çünkü burada "Zeyd" kelimesi ile onun cüssesi kastedilmektedir ve bu bir mekandır. Ancak bu görüş reddedilmiştir. Çünkü bu, çıktım, aniden Zeyd'in orada hazır olduğunu gördüm, anlamındadır. Bu edatta, diğer zaman zarflarındaki gibi masdar manası vardır. Arapların: Bugün şarap ve yarın bir iştir" şeklindeki sözlerinde olduğu gibi. Bunun anlamı: Bugün şarap vardır, yarın da bir işin meydana gelmesi sözkonusudur, şeklindedir.
"Denildi", demek'ten gelmektedir. Aslı: şeklindedir. Vav'ın kesresi kafa nakledilince vav, ya harfine dönüştü.
"... onlara denildi" anlamındaki buyruğun, şeklinde lam'ın lam'a idğamı ile okunması da caizdir. Burada iki sakinin bir arada bulunmasının caiz oluşu ya'nın hem harf-i med hem de yumuşak harflerinden olmasındandır.
el-Ahfeş der ki: Kaf ve ya harfinin ötreli okunuşuyla ( Jj ) okuyuşu da caizdir. el-Kisai der ki: Fiilin meçhul olduğunu göstermek üzere kaf harfinin üzerinde dammenin işmam edilmesi caizdir. Bu da Kayslıların şivesidir. Nitekim kelimelerinde de durum böyledir.
Hişam, İbn Abbas'tan (bir nüshada İbn Amir'den) ve Ruveys de Yakub'dan da böyle rivayet etmiştir. Nafi' ise bunlar arasında özellikle kelimelerinde işmam yapmıştır. İbn Zekvan bunlara kelimelerini de eklemiştir. Diğer kıraat imamları ise, hepsini esreli olarak okumuştur.
Huzeylliler ile Esedoğullarından Duyberoğulları ile Fek'asoğulları, sakin bir vav ile derler.
"Fesad çıkarmayın" buyruğunda yer alan edatı nehiy içindir.
"Fesad": Salahın zıddıdır. Bunun gerçek mahiyeti doğruluktan onun zıddı olana geçiş yapmaktır. Âyetteki anlamı, küfür ile ve kâfirlerle dostluk ve yakınlık ilişkilerinde bulunmak suretiyle, insanları Muhammed (s.a)'e ve Kur'ân-ı Kerim'e imandan uzak tutmakla yeryüzünde fesat çıkartmayınız, şeklindedir. Şöyle de denilmiştir: Peygamber (s.a)'ın peygamber olarak gönderilişinden önce yeryüzünde fesat vardı. Orada türlü türlü masiyetler işlenir idi. Peygamber (s.a.) peygamber olarak gönderilince fesat kalktı ve yeryüzü ıslah oldu. Tekrar masiyet işleyecek olurlarsa ıslah edildikten sonra yeryüzünde fesat çıkartmış olurlar. Nitekim başka bir âyet-i kerimede şöyle buyurulmaktadır: "Orası ıslah edildikten sonra, yeryüzünde fesat çıkarmayın." (el-A'raf, 7/56, 85)
"Yeryüzünde" Arz kelimesi müennestir, cins ismidir. Aslında bunun tekiline demek gerekirdi fakat Araplar öyle kullanmamışlardır. Çoğulunun da ( oUijî ) şeklinde olması gerekir. Çünkü Araplar sonunda müenneslik t'si bulunmayan müennes kelimeleri sonuna "elif ve t" harflerini getirerek çoğul yaptıkları olur: kelimesinde olduğu gibi. Ancak daha sonra bu kelimeyi "vav ve nun" harfleriyle çoğul yaparak şeklinde çoğul yapmışlardır. Halbuki müennes olan bir kelime kelimelerinde olduğu gibi nakıs olmadığı sürece vav ve nun ile cem edilmez. Ancak Araplar burada elif ile t'yi hazfettiklerinden dolayı yerine vav ve nun getirmiş ve "ra" harfinin üstünlü okunuşunu da olduğu halde bırakmışlardır. Ra harfinin sakin olduğu da olur. Bu kelime bazen şeklinde de çoğul yapılabilir. Ebu'l-Hattab Arapların dedikleri gibi, dediklerini de ileri sürmektedir. şeklindeki çoğul da aynı şekilde kıyasa uygun değildir. Onlar sanki bu kelimeyi şeklinde de çoğul yapmış gibidirler.
Aşağıda kalan herşeye "arz, yer" denilir. Yine tabiri açıktan açığa temiz ve güzel olan arazi anlamındadır. Arınıp temizlendi anlamına denilir. Ebu Amr der ki: Gözümüze hoş gelen bir yere konakladık, demek olur. "Annen olmayasıca" denildiği gibi, yerin olmayasıca" da denilir.
el-Arz: Bineğin ayaklarının alt tarafı anlamına da gelir. Humeyd bir atı vas-federken şöyle demektedir:
"Baytar onun ayağının altını çevirip bakmadı.
Onun iplerinin de üzerinde hiçbir izi yoktur."
Bu kelime aynı zamanda bir silkiniş ve titreyiş anlamına da gelir. Hammad b. Seleme'nin Katade'den, onun Abdullah b. el-Haris'ten şöyle dediği rivayet edilmektedir: Basra'da yer bir defa sarsıntıya uğradı. İbn Abbas da der ki: Allah'a yemin ederim bilmiyorum, yer mi sarsıntıya uğradı yoksa bende mi titreme var derken (titreme anlamına) "arz* kelimesini kullanmıştır. Zu'r-Rimme de bir avcıyı nitelendirirken şöyle demiştir:
"Tırnaklarından gelen gizli sese kulak kabarttığında Veya bir titreyişi olup ya da zatülcenb hastalığına yakalandığında..." "Arz" aynı zamanda nezle demektir. Allah onu nezle etti, demektir. Nezle olan kimseye de "me'rûd" denilir. kelimeleri hurma fidanlarının yerde köklerinin bulunması anlamındadır. Eğer bu fidan hurma ağacının gövdesi üzerinde biterse, o vakit ona "er-râkib" adı verilir.
el-îrâd ise, yün veya kıldan yapılmış büyükçe kilim demektir. Alçak gönüllü ve çokça hayır yapmak huyuna sahip kimse hakkında da "erîd" tabiri kullanılır. el-Esmaî der ki: yani o kişi aralarında bu işi yapmaya en layık kimse" demektir. enurni enli anlamındadır. Bazısı da sadecesemiz, kilolu oğlak, tabirini kullanır. (Yani ayrıca "arîd" demez.)
Biz" kelimesinin aslı, şeklindedir. Ha'nın harekesi, nun'a verildi ve ha sakin okundu. Bunu Hişam b. Muaviye en-Nahvi söylemiştir, ez-Zeccac der ki: Bu kelime çoğul içindir. Çoğul kelimenin alametlerinden bir tanesi de "vav" harfinin bulunmasıdır. Ötre ise, "vav" harfi cinsindendir. Araplar, iki sakinin bir araya gelmesi sebebiyle kelimesini harekeli okumak zorunda kaldıklarından dolayı çoğul için kullanılan şekilde ona hareke vermişlerdir. İşte bunun için yüce Allah'ın: İşte onlar, hidâyet karşılığında dalaleti satın alanlardır" (el-Bakara, 2/16) buyruğunda yer alan "çoğul ifade eden vav"ı ötreli okumuşlardır. Muhammed b. Yezid de der ki: Bu kelime kelimeleri gibidir. Çünkü bu kelime de iki ve daha fazla kişi hakkında haber vermekle alakalıdır. Çünkü Ben, kelimesi tek kişi içindir, Biz kelimesi ise ikil ve çoğul içindir. Kişi bazen bu kelime ile, biz kalktık, diyerek bizzat kendisi hakkında da haber verebilir. Nitekim yüce Allah da şöyle buyurmaktadır: "Onların maişetlerini aralarında Biz paylaştırdık." (ez-Zuhruf, 43/32) Mütekellim olması halinde bu kelime, müennes için de müzekker için de aynen kullanılır. Kadın:
Kalktım, gittim, kalktık, gittik, bunu ben yaptım, biz yaptık, der. Arap dilinde bu böyledir. (Birinci şahıslarda eril ile dişil kiplerinin aynı olduğunu anlatmaktadır.)
"Islah edicileriz" kelimesi, fiilinden ism-i faildir. "Salâh" fesadın zıddıdır. Bu kelime lam harfi üstün ve ötreli olarak iki şekilde okunur. Bunu İbnu's-Sikkit söylemiştir. kelimesinin masdarıdır. Şair der ki:
"Bana sövdüğün takdirde başımı önüme eğersem ne yaparsın?
Ana babaya sövmekten sonra bir düzelme (ıslah) olmaz."
"Salâh" Mekke'nin isimlerinden birisidir. "es-Silh" bir nehir adıdır.
Münafıkların böyle (yani biz ıslah edicileriz) demeleri kendi kanaatlerinin böyle olduğunu ifade etmektedir. Çünkü onlara göre fesat çıkartmak bir ıslahtır. Yani bizim kâfirlere meyletmekten ve onlarla bulunmamızdan maksadımız, onlarla mü'minler arasını düzeltmekten ibarettir, başkası değildir. Bu açıklamayı İbn Abbas ve başkaları yapmıştır.
[KURTUBİ TEFSİRİ: 11ci ayetin tefsirinin sonu.]